Roman ağır, öykü hafif...

"Din ve edebiyattan öğrendiğim en temel değerlerden biri, insan varlığına saygıyla yaklaşmak oldu." diyor yazar Cihan Aktaş.

Yitiksöz Dergisi'nin yeni sayısında, hikaye ve romanlarıyla günümüz edebiyatının önde gelen isimlerinden biri olan Aktaş ile yapılmış röportajı okuyorum.

Gündelik hayatın küçük anlarından yola çıkarak büyük anlamlar inşa eden Aktaş, Müslüman entelektüel kimliğin 80 sonrası dönüşümüne şahitlik etmiş ve bu şehadetini eserlerine ustalıkla yansıtmış bir isim.

Kişi (birey), bellek ve kimlik üzerine derinleşen eserleriyle Türkiye'nin yakın tarihine ve kültürel değişimine şahitlik ederken, kadın -erkek ilişkileri ve erk meselesine dair analizleriyle dikkat çekti.

1980 ve 90'lı yıllar Müslüman kadının kamusal alandan silinmek istendiği zor yıllardı. İşte Cihan Aktaş böylesi bir ortamda kalemini sivriltmiş bir yazar olarak mücadeledeki yerini aldı.

Ülke sosyolojisi kadar edebiyatın da konuşulduğu söyleşide roman ile hikaye türlerine dair yaklaşımları da ilgi çekici Aktaş'ın.

Romanın büyük bir sabır ve sistemli bir çalışma gerektirdiğine dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor: "Roman yalnızlaştırıyor beni, bir program için yolculuk yaparken aklım masa başında kalıyor. İlişkilerden feragat etmeye mecbur kalıyorsunuz yer yer, zaman zaman.'

Roman yazımının insanı belli bir alana hapsettiğini dile getiren yazara göre hikaye öyle değil. Çevik ve neşeli bir tür o... Konusu sarsıcı bile olsa insan ruhununu hafifleten bir yanı var.

Bu keyifli söyleşiden başka, edebiyatımızda Aktaş'ın yerini imleyen dosya yazılarına da yer veriliyor Yitiksöz dergisinde. Farklı kalemler, Cihan Aktaş'ın edebiyatımızdaki yerini ve duruşunu değerlendiriyor.