Mira Nair adını 1990'lı yıllarda duydum. Sinemaya tutkuyla bağlı olduğum o dönemlerde, ondan izlediğim ilk film, 1988 yapımı Salaam Bombay! idi.
O filmdeki çocuk yüzleri, kentin gürültüsüyle iç içe geçmiş yoksulluğu ve buna rağmen parlayan yaşam sevinci, zihnimin bir köşesine kazınmıştı.
Ardından sinema yazarlarının Mississippi Masala üzerine yazdığı yazıları okuduktan sonra bu filmi de izlemiş, Nair'in dünyasına biraz daha yaklaşmıştım.
O yıllarda İstanbul'un kültürel iklimi bambaşkaydı. 1994'te Erbakan'ın Refah Partisi'nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni kazanmasıyla şehir, beklenmedik biçimde bir kültürel açılıma sahne olmuştu.
Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığındaki belediyenin kültür merkezlerinde söyleşiler, film gösterimleri, paneller arka arkaya düzenleniyor; kitaplar yayınlanıyor, sanatın halkla buluştuğu o taze, verimli atmosferi soluyorduk.
Yine o dönemde Atatürk Kitaplığı'nda detaylı film okumaları yapılıyor, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'ndeki cep sinemasında bir liraya Tarkovsky izleniyordu.
Mira Nair'in filmlerini de o salonların birinde ya da İstanbul Film Festivali'nde izlediğimi hatırlıyorum. Hint asıllı bu sinemacı, kültürler arası geçişleri en insancıl biçimde anlatan yönetmenlerinden biriydi.
Salaam Bombay! ile Hindistan'ın arka sokaklarını, sefaletini, çürümüşlüğünü, kaderine terk edilmiş çocukları ve onların küçük mucizelerini büyük bir içtenlikle beyazperdeye taşıdı Nair. O film, sadece bir ülkenin değil, yoksulluğun evrensel dilinin sinemadaki yankısıydı. Cannes'da kazandığı en iyi ilk film ödülü Camera d'Or, aslında bu duyarlılığın tesciliydi.
Nair'in sineması, doğduğu topraklarla sınırlı kalmaz; göçün, kimlik arayışının ve kültürel çatışmanın coğrafyasız hikayelerini anlatır. 1991'de çektiği Mississippi Masala, Amerika'daki göçmenlerin kimlik sıkışmışlığını, ırk ve aşk kavramlarını iç içe geçirerek işler.
Velhasıl, Mira Nair, Doğu ile Batı arasında, insan merkezli köprü kuran usta bir anlatıcıdır.
Onun tek oğlu Zohran Mamdani'nin New York Belediye Başkanlığı'na aday olduğunu öğrendiğimde ve dün başkan seçildiğinde yıllar öncesinin bütün o görüntüleri yeniden canlandı zihnimde: film afişlerinin kokusu, sinema salonlarının (içten içe bizi inşa eden) o büyülü atmosferi, kültür merkezlerindeki o heyecanlı sohbetler... Sanki belleğimin çekmeceleri açılmış, içinden o güzel zamanların altın renkli yaldızları havalanmıştı.

5