Muazzez Abacı yahut Musikinin Altın Çağı

Vefat haberini aldığınızda içinizin cız ettiği insanlar vardır. Hatıralar bir bir akla gelir; çocuklukta, gençlikte, yıllar boyunca üzerinizde bıraktığı izlerle... Sarsılırsınız.

Muazzez Abacı benim için "Musikinin Altın Çağı" demekti.

Gurbet yıllarımda, memleket özlemim kabardığında, onun sesinden "Musikinin Altın Çağı" albümlerini defalarca dinler, her notasında, her hecesinde bir zaman yolculuğuna çıkmış bulurdum kendimi.

1993 çıkışlı bu iki albüm, Abacı'nın Türk sanat müziğinin klasik dönem eserlerine duyduğu saygının bir nişanesiydi.

Ali Rıfat Çağatay'dan "Zülfün görenlerin bahtı siyah olurmuş, tek zülfün göreydim bahtım siyah olaydı", Muallim İsmail Hakkı Bey'den "Seni hükm-i ezel aşüb-i devran etmek istermiş", Hacı Arif Bey'den "Çözülme zülfüne ey dil ruba", Tanburi Cemil Bey'den "Feryad ki feryadıma imdad edecek yok"... Bu eserler onun sesiyle adeta yeniden hayat bulurdu.

Şarkılarda geçen eski Türkçe ifadelerin tamamını anlamıyordum belki ama Abacı, eşsiz ses rengi, geniş vokal aralığı ve kusursuz nefes tekniğiyle en klasik şarkıları bile, her hecesinin hakkını vererek, yürekten anlaşılır kılardı. Sesindeki letafet, ruhu okşayan bir melodiye dönüşürdü.

Sesi çağlayan gibiydi: dolgun, güçlü, derin... Aynı zamanda narin ve kudretli... Her icrasında duygusallık ve esere hakimiyet... Sesi kullanma ve tonlama becerisi (Entonasyonu) mükemmeldi. Teknikle duyguyu buluşturan zarif bir çizgiye sahipti.

Sahnenin dilinden anlardı. Günümüzün önde gelen solistlerinden Bekir Ünlü Ataer'den dinleyelim: