Motor homurtusu çorba fokurtusuna karşı!

Farklı coğrafyalardaki gastronomi ürünleri hakkında bilgi sunan "TasteAtlas" adlı platform tarafından yapılan oylamada, Antakya künefesi dünyanın en iyi tatlısı seçildi.

Bu sonuç, çorbasından tatlısına, salatasından tencere yemeğine kadar ne büyük ve köklü bir mutfağa sahip olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor.

Ancak gel gör ki son yıllarda artan 'fast food' alışkanlığıyla birlikte Türkiye'de obezite oranı nüfusun yaklaşık yüzde 30'una ulaşmış durumda.

Tüketim alışkanlıklarımıza bir de hazır yemek siparişleri eklenince, o zengin mutfak kültürümüz giderek zayıflıyor.

Bir ülkeyi tanımak için şu üç şey önemli: Mimari, müzik ve mutfak.

Mimariyi ve müziği (şimdilik) bir kenara bırakıp mutfağımıza baktığımızda göz kamaştırıcı bir mirasla karşılaşırız.

Kafkas, Orta Doğu ve Balkan mutfaklarını kendi imbiğinden süzerek bir imparatorluk mutfağına dönüştüren Osmanlı (Türk) mutfağı, Çin ve Fransız mutfaklarıyla birlikte dünyanın en zengin üç mutfağından biri kabul ediliyor.

Ne var ki günümüzde, hızlı hayat tarzının da getirdiği bir acelecilikle hazır yemeğe meylediyoruz. Öte yandan, televizyonlarda cayır cayır dönen fast food ve siparişle getirilen hazır yemek reklamlarıyla insanlar farkında olmadan tembelliğe alıştırılıyor.

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın canı çekmiş, iş yerine cips siparişi vermişti. Neredeyse cipsin kendisi kadar taşıma ücreti de ödemişti. Oysa market iki arka sokakta...

Tencere yemekleriyle büyümüş, sebzeyi ve bakliyatı mutfağının merkezine koymuş bir toplum olarak obezitede Avrupa birincisi olmamız, üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir çelişki.

Bizim mutfağımız öyle bir mutfaktır ki, sabah kahvaltısında bile insanın hayata bağlarını güçlendirir. Zeytinin çeşidi saymakla bitmez, peynirin hesabı matematiği zorlar. Çorbasız -neredeyse- öğün olmaz; "Bir çorba iç de kendine gel" sözü boşuna söylenmemiştir.