Kültür-sanat gazeteciliğinde uzun yol arkadaşlarım Ayşe Olgun ve Bünyamin Yılmaz'la geçenlerde, zeytin, peynir, çay ve simit kokusunun birbirine karıştığı huzurlu bir sabah vakti Lale Müzesi'nin Boğaz'a bakan terasında buluştuk. İletişim sektöründen Mustafa Özcan ve teknik yönetici Fatih Geren'in nazik daveti üzerine gittiğimiz mekanda, müzenin yeni direktörü Dr. Cem Bülent Ünal da sohbetimize eşlik etti.
İstanbul'un en güzel semtlerinden Emirgan'da yer alan Lale Müzesi, 2015'ten bu yana kentin kültür hayatına zarif bir dokunuş sunuyor. Bugüne dek pek çok önemli sergiye ev sahipliği yapan müzede bugünlerde "Birbirine Karşılık Gelen İşaretler" adlı bir karma sergi ziyaretçilerini ağırlıyor.
Adını taşıdığı lalenin sanatsal, kültürel ve tarihî serüvenini görünür kılmayı amaçlayan müze; daimi ve geçici sergi salonları, kütüphanesi, konferans alanı, eğitim bölümleri ve Boğaz manzarasına açılan kafeteryasıyla önemli bir sanat durağı. Lale motifli pek çok nadide obje burada sergileniyor: saklama sandıkları, lalelerle işlenmiş ahşap kapılar, giysiler, yazmalar, zarif takılar...
Uzun yıllar dijital içerik alanında çalışan Dr. Cem Bülent Ünal, pandemi döneminde bir parça içine kapanan müzenin gelecek programlarını heyecanla anlatırken, Lale Müzesi'nin yakın zamanda adından çok daha fazla söz ettireceği anlaşılıyor.
Lale deyip geçmemeli... Muhtemelen Orta Asya'nın içlerinden, Türklerin göç yollarını takip ederek Horasan'a, İran'a ve ardından Anadolu'ya ulaşan bu ateş renkli çiçek, sefirler ve tüccarların elinde Avrupa'ya taşındı. Lalenin izini sürmek bile tarih boyunca açılmış kapılardan birer birer geçmek gibi; anlatacak ne çok hikayesi var...
Gülün en yakın rakibi... Edebiyata, müziğe, süsleme sanatlarına, mitolojiye izler bırakmış bir ateş parçası lale... "Ateş parçası" diyorum, çünkü rivayete göre bir yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım düşmüş ve alev alan yaprak o haliyle donup kalarak laleye dönüşmüş. Lalenin göbeğindeki siyah iz ise yıldırımın bıraktığı yanık iziymiş.
Hz. Mevlana da bir şiirinde, dışarıdan bakıldığında kırmızı bir neş'e gibi görünen lalenin açılışını -gizli siyahlığı nedeniyle- "tebessümlerin en bedbahtı" diye tasvir eder.

8