Suyun karşı kıyısında keşfedilmeyi bekleyen hikayeleriyle Leros

Turgutreis'in kapı komşusu Leros Adası, tertemiz denizi ve sakin atmosferiyle konuklarını eski bir dost sıcaklığıyla kucaklıyor. Adanın sakinleri, Anadolu'dan göç eden Apostolis ailesi gibi çok bizden, çok Egeli... Bugünlerde tatil planı yapan herkes ya da tatil yorumu yapan herkes bir karşılaştırmaya takıldı…

"Karşı kıyıda Yunan adalarında mı yoksa kendi kıyılarımızda tatil yapmak mı daha avantajlı" Elmayla armutu karşılaştırmak gibi bu oysa… Bu gidip gelmelerin her iki tarafa da katkısı var zararı yok! Hem bir denizin iki kıyısını kullanan iki ülkenin dostluk hem de ticareti için büyük katkı koyduğunu düşünüyorum…

Haberin Devamı

Turizm iki ülkeye de karşılıklı canlılık getiriyor. Kapıda vize uygulamasının ardından deniz yolu ulaşımına fark edilir oranda hareket geldi. Birçok sektörü pozitif anlamda etkiliyor bu hareketlilik.Adalara eylül sonuna kadar birçok firma yeni sefer ve tur koydu.

DEFALARCA GELECEĞİMİ BİLİYORDUM

Turgutreis'ten direkt sefer konan adalardan biri; yeni yeni keşfedilen Leros. Leros'a ilk gidişim henüz Türkiye ile gümrük kapısı konmamış zamanlardı. Bundan 14-15 sene önceydi.Tatile çok ihtiyacım vardı, işle tatil arası bir amaç için Leros'ta bulmuştum kendimi. Leros da her Yunan adası gibi kendine has özellikleri olan bir yer. Ama daha çok dinlenmek, yüzmek ve dostluklar için biçilmiş kaftan. Benim için de öyle oldu. Leros'a ilk gidişte edindiğim dostlarım adeta ömürlük dostlarım oldu. İçimden bir ses defalarca geri geleceğimi söylüyordu. Öyle de oldu. Her gittiğimde bir sürü hikayeyle tanıştım. Ama elbette hikayeyi başlatan meşhur Apostolis'ti.

KÖKLERİ ANADOLU'DA

Apostolis'in aile tavernası Panteli koyunda. Psaropoula adanın Türkler tarafından da en bilineni. Apostolis'in hikayesine gelince…Apostolis'in de bizim kıyıyla bağlantılı bir geçmişi var: "Büyük büyük babam Anadolu'dan. Eşimin anneannesi Didim'de yaşamış. 10 sene önce gidip evi gördük. Türk insanlarını çok seviyorum çünkü bir bağımız var. Kışları buradaki işler bitince ben de Bodrum, İstanbul, İzmir'e geliyorum. Buradan Turgutreis'in ışıklarına bakmayı, Bodrum kıyılarını izlemeyi de çok seviyorum. Burası bir aile tavernası. 1962'de küçük bir kahveydi, babamındı. Başka bir yerdeydi. 1985'te ben ele aldım. Bu koya geldim. 10-15 yıl önce babamdan tanıdığım bir Türk aile geliyordu. O zaman tanıştık. Ondan sonra Türkler gelmeye başladı. Ben hiçbir zaman bir seferliğine bakmam. O yüzden de bir gelen defalarca geliyor. Haftada iki, üç gün gelip teknelerini bağlıyorlar. Çok ünlü müşterimiz geliyor. Biz de burada Türk televizyonlarını izlediğimiz için tanıyoruz. Telefonla yoldan arayıp rezervasyon yaptırıyorlar. Kahvaltı, öğle, akşam yemeği yiyorlar. Denize giriyorlar. Mutfakta eşim var. Yanında yardımcıları da olsa bütün bu lezzetleri o hazırlıyor. Balık ve Yunan geleneksel lezzetleri hazırlıyoruz. Ben de dışarıda masalarla, misafirlerimizle ilgileniyorum."