Cevat Çapan bugün 90 yaşına giriyor

Yaşamını "dili dillendirme edimi"yle güzele boyamış bir insan, bir şair, bir çevirmen, bir edebiyat-tiyatro bilimcisidir Cevat Çapan. Konuşurken, yazarken -belki küfrederken bile- dili en vurucu biçimde değerlendirme çabasını hep ön düzeyde tutan... Rasgele -sıradan- bir söz ediverirse, "karizmayı çizdirebileceği" endişesini de taşıyan sanki... Yıllar boyunca kotara geldiği "söz hınzırlıkları"ndan doğal ki sınırsız bir keyif alan... Acıyı da sevinci de ballı börek kıvamında tatlandıran... Cevat Hoca bugün (18 Ocak), 90 yaşına basıyor.Cevat Çapan toplumsal ve özel yaşamıyla, Eren Aysan'ın gazetemizde geçen cumartesi günü yazdığı gibi, "aydın onuru"nu taşıyor. Tam 89 yıldır, hep güzel, incelikli ve derinlikli olana, dingince yönelerek... "Sözcükler"in yazıişleri sorumlusu A.Turgay Fişekçi, derginin bu ay çıkan 95. sayısında (Özel Sayı), onu "usta" niteliğini gösteren bir doğum günü armağanıyla kutsuyor. Dergi, Çapan'ın yaşamının çeşitli evrelerinden kişilerin kaleme aldığı 20 metin içeriyor. Bu metinlerden süzülerek belleğe yer eden Çapan "efsanesi"ne kısaca da olsa bakalım.HEP UZUN YOLCULUKLARA ÇIKANLARIN ÖYKÜSÜErzincan'ın bir köyünden kopup gelen ama İstanbul'a da sığamayan, en olmadık koşullarda kıtalar arasında dolaşan ve sonunda Darıca'ya yerleşen, serüvenci bir babası varmış. (1960'lı yılların başında, "Acının ne demek olduğunu babam öldüğünde öğrendim" demişti de -henüz babalarımızı yitirmemiş olduğumuzdan- şaşırıp kalmıştık.) Girit Adası'ndan "mübadele" ile getirilip Darıca'ya yerleşen bir ailenin kızını aldığında Ethem Bey 44 yaşındaymış. 1933 Darıca doğumlu Cevat'ın çocukluk yaşamı, babasının işlettiği fırında çalışan -üstü başı una bulanmış- çocuklara öyküler okumakla, onlarla türkü söylemekle, annesi ve teyzesinin Girit'teki yaşamdan kalma Rumca şarkılarının nostaljisini duyumsamakla, onlara 1940'ların çok satan -çoğu kadın- yerli yazarların romanlarını okumakla geçmiş.Sonra Robert Lisesi'ne girişiyle büyük kent serüveni başlamış. Batı dünyasının ve bizden olan kültür-sanat değerlerinin bilincine varma sürecidir bu. Edebiyat, tiyatro, sinema, klasik Batı ve Türk müziğiyle yoğrulurken yabancı ve yerli olanı aynı anda özümsemeyle başlayan bu aydınlanma dönemi, Cambridge Üniversitesi'nde edebiyat bilimi eğitimi görmesiyle yeni boyutlara açılacaktır.Sylvie Plath, Ted Hughes, John Berger, A.S. Byatt gibi parlak edebiyat-sanat insanlarının dostluğuyla pekişmiş İngiltere yıllarında, bir yandan sinema, tiyatro, müzik tutkunluğu ivmelenirken bir yandan da şiirle sarmaş dolaş olma hali "efsane"nin oluşumunu hızlandırır. (Hayranı olduğu T.S. Eliot'a bir gün sokakta rastlamış, ne yapacağını bilemediğinden, sessizce büyük şairin peşine takılmıştır). Şiirler yazıladururken, neredeyse çılgınca bir tutkuyla şiir çevirisi de yapılır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Kürsüsü'ndeki asistanlık dönemi ise "aydınlanma" eylemini öğrencilerle paylaşma sürecini başlatmaktadır.'TROÇKİ VE STALİN BİR GÜN OTURUP BİR RAKI İÇSELER, DÜNYA BÖYLE OLMAZDI'O gün bugündür, hangi