Tiyatro biletleri uçuşta
Özel tiyatroların bilet ücretlerinin, geliri orta düzeyde olanların bile gücünü aşacak noktaya geldiğini bu köşede çıkan 14 Ocak tarihli yazımda belirtmiştim. Daha sonra başka basın-yayın organlarında da yer alan bu gelişme yeterince rahatsız ediciydi. Çok masraflı müzikalleri ya da tiyatro oyunlarını herkes görmeyiversin deme ukalalığına sığınsak bile, Vasıf Öngören'in "Zengin Mutfağı" gibi işçi sınıfına seslenen toplumcu gerçekçi oyununu ya da Eugene Ionesco'nun "Kel Diva"sı gibi küçük burjuva söylemini gülünçleştiren o klasikleşmiş absürd yapıtının, seslendiği kesimlerce izlenememesi olacak şey değil. Bu oyunlar geçmişte herkesin ödeyebileceği bedeller karşılığında pek çok kez sahnelenmiştir. Ne ki genç kuşağın da onlarla tanışması gerekiyor.
Özel tiyatro bilet ücretleri böylece tartışılagelirken Devlet Tiyatroları'nın bilet ücretleri de enflasyona ayak uydurarak 115 TL'den 450 TL'ye fırladı. Salonda geriye gidildikçe ücretlerin düştüğü, ayrıca öğrenci indiriminin de sürdüğü bir düzen öngörülmüş olsa da tiyatroya gidenler, seyirci olarak bütçelerinden ayırdıkları tutarla, sözgelimi, beş oyun yerine üç oyun görebilecek duruma geliyor. Dahası, yeni ücretler, tiyatroya hiç gitmeyenleri oyun görmekten bütünüyle caydırabilecek düzeyde. Devlet Tiyatroları 2 milyonu aşkın seyirciye ulaşmış olmakla övünüyor. Tiyatro meraklısı bir seyircinin, yılda, sözgelimi, dört oyun gördüğü düşünülünce DT'nin gerçek seyirci sayısının 500 bine düştüğü rahatça görülür. Sonuç olarak yükselen bilet ücretleriyle 80 milyona seslenen bir devlet kurumu daha yolun başındayken kendi bindiği dalı kesmektedir. Daha önce pek çok kez söylediğimizi yinelemenin şimdi de sırasıdır. Tiyatro bir çoğunluk sanatıdır. Çoğunluk için yapılır, çoğunluk tarafından izlenir.
TİYATRO HALK ÇOĞUNLUĞUNA SESLENİRTiyatro, Yunan demokrasisinin altın döneminde, kalabalık bir seyirci topluluğunun katılımıyla oluşan "şenlik" ortamlarında kurumlaşmıştı. Daha sonraki yüzyıllarda, çok tanrılı din anlayışından Hıristiyanlık dönemine geçişte kesintiye uğrayan gösteri sanatları, ortaçağın son aşamalarında yeniden ivmelenerek pazar yerleri, panayır, kentlerdeki büyük alanlar gibi, halkla iç içe olan ortamlarda sürdü gitti. "İngiliz Rönesansı" sürecinde, bir gecede binlerce seyirciye kucak açan sahne olayları yaşanmaktaydı. Shakespeare, işte tam da bu ortamda, çoğu okuma yazma bilmeyen seyircisiyle bütünleşebiliyordu.
Cumhuriyetimizi kuran akıllı insanlar, tiyatro için yazaruygulamacıseyirci yetiştirmek, kısacası halkı tiyatro ve başka sanat alanlarıyla bütünleştirmek için gerekli altyapısal önlemleri almışlardı. Cumhuriyet rejiminin "kültür seferberliği" anlayışı doğrultusunda, 1932'de kurulmuş olan Halkevlerinin işlevlerinden biri tiyatro sanatının ülke düzeyinde üretilmesi ve izlenmesi için gerekli koşulları sağlamak olmuştu. 1940'ta kurulan Köy Enstitüleri yoluyla da öğrenciler halk oyunlarına ve köy seyirlik oyunlarının araştırılmasına ve sahnelenmesine yönlendiriliyor, Anadolu insanının, tiyatro üretimine yazar-sanatçı-seyirci kimliğiyle katılma yolu açılıyordu. (Bu kurumların 1950'li yıllarda kapatılması, tiyatroyu yaygınlaştırma hareketini durdurmuştur.)