Dünya tiyatrosu, son 60 yılın -tartışmasız- en büyük oyun yazarı Tom Stoppard'ı 29 Kasım'da yitirdi. 1937'de ekya'nın Zlin kentinde doğan Tomas Straussler, Nazi işgalinden kaçan ailesiyle çocukluğunda bir süre Singapur ve Hindistan'da yaşamıştı. Annesi, babasının ölümünün ardından bir İngilizle evlenince 1946'da üvey babasının soyadını alarak yedi yaşındayken İngiliz vatandaşı oldu.
Stoppard, yaşamın görüntülerini merakla izleyen, algıladığı olguları özümseme yolunda çarpıcı tartışmalar kotaran, parlak zekâlı bir yazar olarak çıkar karşımıza. Bir başka özelliği de anadili olmamasına karşın İngilizcenin tüm inceliklerini kavramış ve özellikle sahnede "esprili söyleşim" kotarmada çağdaşlarını sollamış bir dil ustası olmasıdır. Komedide söyleşim düzenini benzersiz incelikte bir güldürü nakışıyla işleme yeteneği, Shakespeare'in yapıtlarında yansıdığından bu yana, İngiliz dilini kullanan kimi yazarlara özgü bir gelenek oluşturmuştu. Bu geleneğin kusursuz uygulayıcıları arasında İrlanda kökenli Oscar Wilde ile Bernard Shaw bulunmaktadır. Stoppard geleneği 2000'li yıllara ulaştırmış en büyük yazın eridir.
'ESPRİLİ SÖYLEŞİM' USTASI"Tiyatro için yazdığı 30'a yakın oyunla kazandığı çok sayıda ödül yanında, 1997'de "Sir" unvanıyla onurlandırılan Stoppard'ın senaryo yazarlığı da öne çıkar. Marc Norman ile birlikte yazdığı, John Madden'in yönettiği "Âşık Shakespeare"(1998), Shakespeare'in henüz ünlenmemiş bir yazar olduğu dönemdeki yaşamı ile kimi oyunlarını kurmaca bir öyküyle sarıp sarmalamaktadır. Ülkemizde de çok sevilen bu yapıt Akademi Ödülleri'nden yedisine değer bulunmuştu.
1966'da Edinburgh Festivali'nin "yenilikçi oyunlar" bölümünde gösterilen "Rosencranz ve Guildenstern Öldüler" başlıklı oyunu, Stoppard'ın sahneye çıkan ilk yapıtıdır. (Yazarın, 1990'da senaryosunu da yazıp yönettiği aynı başlığı taşıyan film, "Âşık Shakespeare" gibi, sinema arşivlerinin vazgeçilmezidir.) "Hamlet" oyununun ikincil düzeydeki kişilerinden Ros ve Guil'in ana karakterler olarak işlendiği bu absürt (hem de varoluşçu) postmodern oyunda, Shakespeare'in trajedisi ile Samuel Beckett'in "Godot'yu Beklerken" oyununun örgeleri iç içe kurgulanmıştır. Öldüklerini kendilerinden başka herkesin bildiği komik/hüzünlü baş oyun kişileri "eylemsiz" bir varoluşun simgesidir. Stoppard, Ros ve Guil'in sıkça başvurdukları "yazı-tura" oyunuyla matematikteki "olasılık yasası"nı da tartışmaktadır.
Postmodern anlatım sahnede Yazarın postmodern olarak tanımlanabilecek oyunları sürmektedir. "Esprili söyleşim" tekniği felsefe, bilim ve tarih gibi ağırlıklı konular irdelenirken uygulanmakta, çeşitli boyutlarda "oyunsuluk" içeren -parodi, oyun içinde oyun, pastiş, metinlerarasılık gibi- postmodern öğeler yoluyla seyircinin sahneyle özdeşleşmesini engelleyen "estetik uzaklık" sağlanmaktadır. Stoppard "eğlendirici" olan ile "düşündürücü" (insan hakları, sansür, siyasal özgürlük) olanı böylece iç içe kurgulamaktadır. Gündelik yaşamın görüntülerinden, toplumsal baskı göstergelerine uzanan bir dolu çelişki Stoppard'ın mikroskopu altındadır. Sözgelimi, birbirine karşıt özellikler taşıyan James Joyce, Lenin ve Dadaist Tristan Tzara gibi ünlüler, Travesties (Karikatürler) oyununda bir Oscar Wilde komedisi dokusu içine sindirilmiştir. "The Real Inspector Hound" (Gerçek Müfettiş Hound) oyununda, sahnede izlenmekte olan cinayet öyküsü ile tiyatro eleştirmenleri arasındaki çekişme çakıştırılır. "After Magritte" (Magritte Sergisi'nden Sonra), "saçma" olarak algılanan görüntülerin aslında doğal davranışlar olduğunu gösterir. "Arcadia" (Dingin Ülke), aynı evde -ama- farklı tarihsel dönemlerde yaşamış kişileri son aşamada buluşturan, üstelik termodinamik konusuna da eğilen bir oyundur. Ahlak felsefesi odaklı "Jumpers" (Akrobatlar) oyunu, insanlardan oluşturulmuş kulenin yıkılışını bir kurşun atımıyla gerçekleştirme esprisinden yola çıkar.

5