12 Eylül'ün savurduğu sonbahar yaprakları

Eylül ayı gelince ilk anımsanan, kadife sesli şarkıcı Nat King Cole'un seslendirdiği "Autumn Leaves" (Sonbahar Yaprakları) şarkısıdır. Gelin bu kez de 12 Eylül'ün ülkemizin tarihine ve coğrafyasına savurduğu sonbahar yapraklarını anımsayalım.

12 Eylül 1980 askeri darbesiyle siyasal partiler tümüyle kapatılmış, liderleri tutuklanmış, devlet yönetimi genel kurmay başkanı ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi'ne bırakılmıştı. Bu dönemde birçok yazar ve sanatçının ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı, yeni oluşturulan YÖK Yasası doğrultusunda üniversite özerkliğinin ortadan kalktığı, üniversite öğretim üyelerinin işten çıkartıldığı, antidemokratik uygulamalara karşı çıkanlara karşı uygulanan, işkence, tutukluyken kaybolma ve/ya da "faili meçhul" cinayet olaylarının sıradanlaştığı, bir aşama söz konusuydu.

Bu arada yeni partiler oluşmakta, 1961 Anayasası'nın yerine 1982 Anayasası geçirilmekteydi. Anavatan Partisi'nin (AP) iktidara gelmesiyle "liberal ekonomi" dönemi başlamış, devletin elindeki kurumların "özelleştirilmesi" de gündeme yerleşmişti. Tüketim çılgınlığının körüklenmesi ve kolay "köşe dönme" düşünün pompalanmasıyla birlikte, Özalizm'in "başıbozukluğa ödün veren" yaklaşımı doğrultusunda biçimlenmiş bir popüler kültür ortamına geçiliyordu. Bu ortamın önemli belirleyicisi olan çok kanallı televizyon olgusu, toplum üstünde son derece etkili olabilen, her kafadan çıkan her sesin dinleyici bulabildiği garip bir iletişim ağı oluşturuyordu.

12 EYLÜL VE TİYATROMUZ

12 Eylül tiyatromuzu da olumsuz biçimde etkilemiştir. Yazar Vasıf Öngören gibi yurtdışına gitmek zorunda kalan, Genco Erkal gibi yıllarca pasaport alamayan, çeşitli davalardan hapiste yatan, 1402 sayılı yasanın işletilmesiyle çalıştıkları resmi kurumlardan çıkartılan sanat insanlarının birbirini izlediği bu dönemde İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları sanatçıları çok zarar görmüştür. Aralarında Beklan Algan, Zihni Küçümen, Başar Sabuncu, Macit Koper, Savaş Dinçel, Gökhan Mete, Erdal Özyağcılar, Aliye Uzunatağan, Celile Toyon'un da bulunduğu pek çok sanatçı devlet görevinde bulunmayı yaşam boyu yasaklayan bu yasanın mağdurlarıydı. (Daha sonraki aşamalarda Danıştay kararıyla görevlerine dönmüşlerdir.)

12 Eylül döneminde uygulanan politik baskılar tiyatromuzun içeriğini ve biçimini de etkilemiştir. "Sakıncasız" yapıtlar üretme çabası tiyatromuzu bir oranda evcilleştirmişti. Politik bağlamda vurgulayıcı olan çarpıcı yapıtlar artık gün yüzüne çıkamıyordu. Artık her oyun sahnelenemiyordu. Özel topluluklar ucuza çıkacak ya da kolayca iş yapabilecek oyunlara yönelmekteydi. 24 Ocak Kararları ile serbest piyasa ekonomisine geçiş sonucunda oluşan rekabet anlayışıyla baş edemiyorlardı. Bu dönemde "özel tiyatrolara devlet desteği" uygulamasına geçildi. (Bu uygulamanın bir türlü ilkeli biçimde sürdürülemediği gerçeği günümüze ulaşır.

Bir yandan da, TRT televizyonunun yanı sıra özel televizyon kanallarının da açılmaya başlamasıyla, tiyatrocularımız için "seslendirme sanatçılığı" dönemi başlamıştır. Yabancı dizi ve filmlerde Türkçe konuşan tiyatroculara epeyce "para kazandıran" "seslendirme" uğraşı, onların "sahne sanatçısı" kimliklerini bir oranda geri düzleme atmalarına yol açar. Tiyatrocular "ortalama" kültürün bir parçası oluverirler. Tiyatroda sanatsal çıtayı yükseltme kaygısı terk edilmiş gibidir.