Kibir cezasını kesti: 1975'te yırtılan karar, 2025'te Siyonizmi soykırımla yargılıyor

​10 Kasım 1975'te BM Genel Kurulu'nda kabul edilen 3379 Sayılı Karar, Siyonizmi "ırkçılığın ve ırk ayrımcılığının bir biçimi" olarak mahkum ettiğinde, İsrail'in o günkü BM Büyükelçisi Chaim Herzog'un meclis önünde bu kararı yırtıp atması, kibrin ve uluslararası hukuku hiçe saymanın ders kitaplarına girecek bir örneğiydi.

​Herzog o an, Siyonizm'in temel felsefesini, yani "bizim varlığımız yabancıların tanımasına dayanmaz" şeklindeki küstah ve gaspçı zihniyetini sergilemişti.

Bu hareket, haklarını işgal ve zulüm yoluyla elde edilen bir ayrıcalık olarak görmeye devam etti.

​1991'de bu kararın sessizce iptali, Siyonist anlatı için geçici bir diplomatik zafer gibi görünse de, bugün, Isaac Herzog'un sözleriyle "aynı komplonun, her zamanki gibi şeytanlaştırma, gayrimeşrulaştırma ve çifte standartlarla dolu halinin" geri döndüğü tezi, bizzat Siyonizm'in kendi itirafı... Çünkü yıllardır uygulanan soykırımcı politikalar artık gizlenemiyor!

​ARTAN KATLİAMLAR VE ÇARESİZLİK

​Bugün Gazze'de yaşananlar, Siyonizm'in bir ideoloji olarak ne denli karanlık ve insanlığı tehdit eden bir yöne evrildiğinin en açık kanıtıdır.

​Herzog'un ifadesiyle Siyonizm'in "uzun yıllardır görmediği anti-Semitik zulmü" tartışması, aslında İsrail'in kendi elleriyle işlediği katliamlar silsilesinin küresel vicdanı harekete geçirmesi sonucu ortaya çıkan haklı bir tepkidir.

Bu, bir "komplo" değil, cezasız kalan suçların kaçınılmaz bedelidir.

​Siyonist rejim, 1975'ten bugüne değişmek bir yana, bilakis daha da artan bir şiddet ve nefret politikasına sarıldı.

Irkçılık suçlamasını yırtıp atan neslin torunları, bugün soykırım suçlamasıyla karşı karşıya... Bu, ideolojinin içindeki çürümenin, kendi varoluş felsefesini insanlık dışı bir noktaya taşıdığının en somut ispatıdır.

​FİNANSMANIN ERİMESİ VE HALKLARIN İNFAZI

​İsrail'i bugün asıl tehdit eden şey, ordular değil, küresel toplumun Siyonizmi bir soykırım ve ırkçı olarak alenen ifşa etmesidir.

​Toplumlar nezdindeki bu mahkumiyet, somut ve yıkıcı sonuçlar doğurmakta:

Boykot ve Ekonomik Çöküş: İsrail mallarına ve Siyonizmi destekleyen şirketlere yönelik küresel boykotlar, Siyonist finansmanını zayıflattı, uluslararası yatırımcıların ve sermayenin İsrail'den hızla çekilmesine neden oldu. Sadece Gazze'deki operasyonların maliyeti değil, aynı zamanda boykot edilen ürünlerin pazarda yarattığı boşluk, İsrail ekonomisinin temel direklerini sarstı.

Diplomatik İzolasyon: Dünya çapındaki halk protestolarının hükümetler üzerindeki baskısı, İsrail'in diplomatik olarak izole olmasına, elçilerin geri çekilmesine ve uluslararası mahkemelerde yargılanma tehdidiyle karşı karşıya kalmasına yol açtı.

​Siyonist İsrail'in bugün "komplo geri döndü" çığlığıyla dile getirdiği tedirginlik, ırkçılığın arkasında yatan tehlikenin değil, kendi katliamlarının ayna karşısındaki yansımasından duyulan ilkel bir korku...

​Ateşkese rağmen durmayan İsrail'i durduracak yegane güç, hiç şüphesiz halkların iradesinin daimi yetkisi olacak.

​Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararlı duruşuyla yükselen itiraz sesleri, bu korkuyu küresel bir gerçekliğe dönüştürdü.

Erdoğan'ın ifade ettiği gibi: "Gazze, artık Türkiye'nin vesilesiyle dünyanın gündemindedir. Gazze artık bir Filistin meselesi değil, bir insanlık, bir vicdan meselesidir."

​Bu öncü rol, İsrail'i sadece diplomatik değil, aynı zamanda etik zeminde de tamamen yalnız bıraktı.