Ilhan Omar: İki Amerika arasında bir savaşçı

​"... Burası senin bana vadettiğin Amerika'ya hiç benzemiyor."

​Kendisini "küçük ama iyi bir savaşçı" olarak niteleyen Ilhan Omar'ın Amerika'daki ilk yılları, vaat edilen rüyadan çok uzaktı.

Irkçılık ve zorbalığın çetin hedefi hâline geldikleri o dönemde, yaşadığı büyük hayal kırıklığını babasına sitemli sözlerle:

"Burası senin bana vadettiğin Amerika'ya hiç benzemiyor," diye haykırmıştı.

​İleri görüşlü ve idealist bir eğitimci olan babası ise bu yürek burkan feryada, zamanın ötesinden gelen o müstesna cevabı vermişti:

"Henüz bizim Amerika'mıza varmadık, senden sadece sabırlı olmanı istiyorum."

BİR MÜLTECİNİN ZORLU YÜKSELİŞİ: MOGADİŞU'DAN MİNNEAPOLİS'E

​Ilhan Omar, 1982 yılında, yedi kardeşin en küçüğü olarak Somali'nin başkenti Mogadişu'da dünyaya geldi. Annesinin erken kaybının ardından, dedesi ve babası özveriyle onun hem rehberi hem de hamisi oldu.

Somali'deki iç savaş, daha sekiz yaşındayken Omar ve ailesini göçe zorlamış, bu durum onları Kenya'daki bir mülteci kampıyla tanıştırmıştı.

Dört yıl süren çileli bir bekleyişin ardından, 1995'te Virginia'ya, iki yıl sonra da Minneapolis'e yerleştiler.

​Omar'ın ilk yıllardaki hayal kırıklığı, zihnine kazınan "Amerika'da herkesin başarıda eşit şansa sahip olduğu" idealinin, karşılaştığı gerçeklikle acımasızca çatıştığını gösteriyordu.

Ancak bu kırılma anı, onu ya pes edip ezilmeye ya da dik durup hayallerini gerçekleştirmeye itecekti. Omar, savaşçı ruhuyla ikincisini seçti.

Kadın, siyahi, mülteci, göçmen, Müslüman ve başörtülü; ABD'de nefretin ve karalamanın parolası olarak görülen tüm kimliklere sahip olmasına rağmen Omar, 2000 yılında ABD vatandaşı olmaya karar verdi ve Kuzey Dakota Eyalet Üniversitesi'nden mezun oldu.

​SİYASETTE TARİHÎ MEYDAN OKUMA VE "MANGA"NIN DOĞUŞU

​ABD vatandaşı olduktan 16 yıl sonra, 34 yaşında Demokrat Parti saflarında siyasete atılan Omar, 2016 yılında Minnesota Eyalet Temsilciler Meclisi'ne seçilerek ilk zaferini kazandı.

Bu zafer, Donald Trump'ın Beyaz Saray'a oturduğu gün gerçekleşti; birbirinin zıddı olan iki büyük iradenin Amerika siyasetindeki çatışması böylece başlamış oldu. Omar, Somali kökenli Amerikalılar arasından en yüksek göreve gelerek tarih yazdı.

​Kendisini "Başkanın (Trump) kâbusu ve Amerika'nın umudu!" olarak niteleyen Omar, bir yıl sonra ABD Temsilciler Meclisi'ne seçilerek yine tarih yazdı ve buraya giren ilk Müslüman kadın olmayı başardı.

181 yıllık başörtüsü yasağını kırarak Meclis'in başörtülü ilk kadın üyesi unvanını aldı.

Filistinli Tlaib ile birlikte, mevkidaşları Alexandra Ocasio-Cortez ve Ayanna Pressley ile "Manga" (popüler adıyla The Squad) olarak anılmaya başlayan bu dört lider kadın, ırkçılığın en çirkin saldırılarının hedefi hâline geldi.

ART NİYETİN PERDE ARKASI: İDEOLOJİK SAPMA KORKUSU

​O günden bugüne, Ilhan Omar'a ve temsil ettiği değerlere yönelik saldırılar, siyasi bir hesaplaşmanın ve ideolojik panik halinin yansıması olarak şiddetini artırarak devam ettirdi.

​Başkan Trump'ın Somalililere yönelik kullandığı dehşet verici ifadeler,

"Ülkeleri kokuyor ve biz onları ülkemizde istemiyoruz"— aslında Omar'ın şahsında Manga'nın siyasi programını susturma çabasından başka bir şey değildi.

Bu söylem, dünden bugüne değişmeyen, ancak Ilhan Omar'ın başarısıyla somutlaşan bir gerçeği işaret ediyordu: Amerika, babasının tasvir ettiği o ideal, çoğulcu vizyona tehlikeli bir şekilde yaklaşmıştı.

Omar'ın, Filistin davasına verdiği destek ve radikal ilerici politikaları, Trump'ın geleneksel, muhafazakâr tabanının çıkarlarına doğrudan tehdit oluşturuyordu. Trump, bu göçmen karşıtı söylemi bir