Fıtratın intikamı ağırdır

​Sosyal mecralarda dezenformasyonu bertaraf etmeyi vazife edinen muteber kurumlar tesis ediyoruz.

Hakikati yüceltme gayretiyle, doğru addedilen yanlışları titizlikle ayıklıyoruz.

Aynı özenle, yıpranmış konutlarımızı çağa uygun, tehditlere mukavemetli kentsel dönüşüm hamleleriyle ihya ediyor;

En basit atığı dahi ıslah edip geri dönüştürüyoruz.

Hatta milyonlarca parayı eriyip gidecek bir dolgu malzemesine, yaşlılık karşıtı operasyonlarla surete harcıyoruz.

Her şey bu kadar iyiye, daha konforluya ve daha estetik olana doğru meylederken, en şerefli yaratılışa sahip insanın gidişatı neden hep menfi yönde

Neden maddi refahın zirvesinde seyreden bu asırda, ahlaki ve insani kıstaslarımız bir türlü yükselmiyor

Bu, modern medeniyetin en esaslı ve en yıkıcı sorunsalı olsa gerek!

​Teknoloji çağın fevkinde kolaylıklar sunarken, bilgiye erişim müthiş bir sürat kazandı.

Nitelikli kariyer sahaları arttı, iktisadi olanaklar genişledi.

İnsanlar, yeni lügatler ve beceriler edinerek zihinsel kapasitelerini artırmakla iftihar ediyor.

Oysa elde edilen bu muazzam imkanlar yığınına rağmen, zaman bereketsizliğe teslim olmuş, gönüller doyumsuzluğun esaretine düşmüş durumda...

Yaşadığımız bu asır, yerine yakışmayan niteliksiz kalabalıklarla ve bereketi çekilmiş zamanlarla yoğrularak, görünür refahın ardına gizlenmiş derin bir tükeniş krizine işaret ediyor.

​Bu doyumsuzluğun kökeninde, büyüklerimizin o kadim ikazı çınlamaz mı kulağımızda

Hatırlayın ne derdi o kadim sesler: "Dışarıdan yiyip içmeyin; üzerinde takılı gözler, kul hakkı vardır. Şifa olmaz, kızım; gaflet olur!"

Bugün, tüketilen, gezilen, giyilen ve hatta alenen sergilenen duygular, bu uyarının ciddiyetini katmerliyor.

Kolay kazancın ve teşhirin hüküm sürdüğü bu atmosferde, insanın kalbindeki tatminsizlik, imkânların yokluğundan değil, fıtratından kopuşun talep ettiği ağır bir bedel olarak karşımızda duruyor.

​ÖFKENİN İZDÜŞÜMÜ VE YUVANIN ÇÖKÜŞÜ

​Asırlar evvel, günlerce süren meşakkatli çöl yolculuklarında dahi insanlar, birbirlerine nezaket, hoşgörü ve güvenle muamele etmişken...

Peki ya şimdi

Altında son model araçları olanların caddelerde adeta terörizm estirmesi, tahammülsüzlüğün toplumsal bir patolojiye dönüştüğünün en bariz kanıtı değil mi

Geniş olanaklara ve derin birikime sahip olmasına rağmen, irade kontrolünü sağlayamayan ve öfkeye teslim olan insanın, akil bir duruş sergileyemeyişi nasıl izah edilebilir

​Cevap, ailenin asli işlevini yitirmesinde saklı...

Aynı çatı altında barınan, lakin aile olamayan fertlerin birbirine tahammülsüzlüğü, dışarıda biriken öfkeyi gün sonu yine eve taşıyan kısır bir döngü sebebi...

Güne selamsız sabahsız başlayan geceden kalma insandan kime ne hayır gelir! Gün boyu başkasına eziyet etmiş olanın, ev ahâlisine sunacak ne bir hikmetli sözü ne de bir huzurlu nefesi kalır.

Yuva, huzur kaynağı olmaktan çıkar, yalnızca tahammülsüzlüğün patladığı bir merkez hâline gelir.

​Bu durum, uluslararası araştırmalarla da teyit ediliyor. Gallup'un Küresel Duygu Raporları'na göre