Küresel gıda sistemini dönüştürmek kadın eliyle müdahale dahil

Ukrayna savaşı nedeniyle Almanya'daki ayçiçek yağı darlığını "raflar boş kaldı" diye çarşaf çarşaf yazanlara dahasını da söyleyeyim; kıtlık gastronomiye yansımış, Köln'de filan bazı mekanlar patates kızartmasını mönülerinden kaldırmış, tereyağında kızarmış patates veya püreyle idare ediyorlarmış. Haberi genişçe veren bizim gazetelerden birinde şöyle bir okur yorumu var: "Üç haftadır sıvı yağ bulamıyorum, aç gözlüler kul hakkına giriyor." Aç gözlülük, tuhaf bir bağlantı. Almanya'da millet, Ukrayna ve Rusya'dan gelen yağların arkası kesilince stoklamaya gitmeden önce de bizde ayçiçek yağını bulamama durumu vardı. Daha doğrusu pahalı olduğu için alamama! Almanya'da hesaplamışlar; yıllık ayçiçek yağı tüketimi Özgürlük Heykeli'nin ağırlığını buluyormuş. Tüketimin yüzde 94'ü de Rusya ve Ukrayna'dan temin ediliyor. Elbet bir gün yine temin ederler, ya da ayçiçek yağı bulamamak hayatın sonu değil. Ancak Ukrayna krizinin ortaya koyduğu küresel gıda sistemindeki çarpıklık ve adaletsizlik milyonlarca insan için hayatın sonu olabilir. Mevcut gıda sisteminin sürdürülebilir olmadığını anlamamız için pandemi yetmedi, bir de Ukrayna'da savaş gerekti. Tarım politikalarında strateji değişikliği için 638 bilim insanının imzası bulunan bildirgeden aktarıyorum, diyorlar ki; "Ukrayna krizi bugünkü şartlarla gıda üretimi ve tüketiminin sürdürülebilir ve adil olmadığını gösterdi. Gıda sistemini dönüştürmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. İnsan sağlığı ve gezegenin karşı karşıya olduğu varoluşsal tehdidin önüne geçmek için kısa vadede rahatlama getirecek kapsamlı çözümler gerekiyor. Mevcut küresel gıda üretimi, daha yüksek bir dünya nüfusunu doyurmaya yeter de artar. Ancak üretilen tahıllarla doğrudan insanlar besleneceği yerde, ürünün büyük kısmı ya hayvan yemi oluyor, biyo-yakıt olarak kullanılıyor veya israf ediliyor" Bildirgeyi hazırlayanlar tarım ve iklim uzmanlarıyla biyolog, ekolog, felsefeci, sosyolog, tıp doktorlarından oluşuyor. Almanya'dan Brezilya'ya, Fransa'dan Hindistan, Şili ve Tanzanya'ya çeşitli bilim kurumlarından temsilcilerin arasında İzmir Ekonomi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Doç. Dr. Özden Gökdemir'in adı gözüme çarptı. Gelecekteki gıda şoklarını önlemek için üç başlıkta öneri getiriyorlar. Uyarı ve önerilere bakınca, gıda adaletsizliği aç gözlülüğü de içeriyor elbette ama sıvı yağ tüketimi bakımından değil, çok daha girift bir yapı söz konusu. ZENGİNLER AZ ET YERSE YOKSULLAR DA DOYAR Adaletsizlik hayvan yemine kilitleniyor, çünkü dünyanın bir kısmı gereğinden fazla, çok fazla et yiyor. Kişi başına tüketimleri rakamlarla sayıp dökmeye gerek yok. Et ve Süt Kurumu önünde kuyruğa girenler olmadığı kesin. Amerika kıtası ve Avustralya'dan Avrupa'ya kadar uzanıyor aşırı tüketim. Dünyanın en büyük buğday, mısır, yağlı tohum, gübre ve yakıt üreticileri Rusya ve Ukrayna olduğu için enerji ve gıda piyasaları sarsıldı, tedarik aksadı. Afrika ve Ortadoğu yüksek miktarda Rus ve Ukrayna buğdayına bağımlı durumda. Dünya tahıl tüketimde alınan kalorinin yüzde 11'i bu bölgeden geliyor. Fiyatların daha da artması halinde milyonlarca insan daha büyük bir yoksulluk ve açlığa sürüklenecek. Bu nedenle Batılı siyaset yapıcıların tarım ürünleri akışını güvenceye almak için acil eyleme geçmesi ve uluslararası gıda programlarına mali destek sağlaması gerekiyor. Ama böyle yapmıyorlar. Küresel gıda güvenliği için harekete geçecek yerde, vizyon yoksunu önlemlerle gelecekte yiyecekleri etlere yatırım yapıyorlar. (Kıtlık göçleri başlayınca feryat figan edecekler de onlar olacak.) Örneğin Avrupa Birliği sürdürülebilir çevre dostu tarımsal üretim için "Yeşil Mutabakatı" kapsamında hazırlanan "Farm2Fork-Çiftlikten Sofraya" stratejisini ertelemeyi tartışıyor. Amaç, hayvan yemi üretimini garantiye almak. Bu da ekolojik öncelikli arazilerin tarıma açılması anlamına geliyor. Oysa kimyasal kullanımının 2030'a kadar yüzde 50 azaltılması için bu sahalarda kültür tarımı yapılmaması gerekiyor. Kısa vadeli şoklarla baş edebilmek ve uzun vadeli sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için üç öneri şöyle: Üst gelir grubu ülkelerde insan sağlığı da gözetilerek daha az hayvansal gıda tüketilmesi Bu ülkeler et tükemini kısıp daha yüksek miktarda baklagil, meyve ve sebze tüketimine yönelirse küresel buğday tedariki üzerindeki baskı hafifler. Dünyada tüketilen kalorinin üçte biriyle hayvanlar besleniyor ve tarım arazilerinin dörtte üçünden fazlası hayvan kaynaklı (et, süt, yumurta, peynir vb) besinlerin üretimi için kullanılıyor. FAO verileri şunu gösteriyor; Avrupa Birliği'nin hayvan yemi olarak kullandığı tahılın üçte biri, Ukrayna'nın ihraç edemediği tahıl ve yağlı tohumları tazmin edebilir. Hayvansal gıda üretim ve tüketimi azaldığı takdirde gıda ve tarım sistemi dengelendiği gibi sağlıklı çevre hedefiyle de uyumlu olur. Küresel ısımayı 2 derecenin altında tutmak için hayvansal gıda tüketimi kısmak öncelikli şart. Ayrıca bitkisel bazlı beslenme yılda 11 milyon kişinin erken ölümünü önler ve küresel sağlık harcamalarının yükünü de azaltır. Ancak bugünkü haliyle siyaset, küresel gıda güvenliğini sağlamaktan çok uzak. Baklagil üretimini artırmak ve "Çiftlikten Sofraya" stratejisini güçlendirmek Avrupa tarımı büyük ölçüde enerji yoğun nitrojen gübrelerine bağımlı. Rusya, dünyanın en büyük gübre ve doğalgaz üreticilerinden olduğu için sevkiyat sekteye uğradı. Nitrojen girdisini yarı yarıya azaltıp organik tarımı yüzde 25 artırmayı hedefleyen Farm2Fork stratejisi bu ithalat bağımlılığını azaltır. Azot fiksasyonu bulunan baklagil ekimi artırılırsa ürün rotasyonlarında çeşitlilik sağlanır, sentetik gübrelerin yerini biyolojik gübreler alır ve böylece ithalat bağımlılığı kısılır. İklim, hava ve su kalitesi artar, ekosistem korunur ve uzun vadeli gıda güvenliği sağlanır. Siyasetin bu stratejiyi öteleme planları krizi gidermez, aksine küresel ısınma ve ekosistemdeki gerilemeden zaten olumsuz etkilenen tarımsal üretimdeki krizin kalıcı olmasına yol açar. Gıda savurganlığına son vermek Avrupa Birliği'nde israf edilen buğday