Biyolojik fikir özgürlüğü

İnsanların, mesela dijital platformlardaki dizilerden subliminal mesajlarla, telekineziyle filan LGBT bireylere dönüşebileceği inancı, komplo teorileri ya da en azından buna dair belagat dünyanın her yerinde var. Bu yöndeki dışavurumları çok da gündem meselesi haline getirmemek lazım. Hem Onur Ayı da geçti gitti, gözaltılar sayesinde tehlike bertaraf edildi. Zaten toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBT bireylerin yasa ve kolluk gücüyle korunmasını da içeren İstanbul Sözleşmesi'nden de çıkıldı. Sonra İstanbul Üniversitesi ve Selçuk Üniversitesi'nin hekimlik andından "hastanın cinsel yönelimi" kısmını çıkarması da tartışıldı. Selçuk Tıp mezunları aslına sadık kalarak okudu, olay meclis gündemine kadar taşındı. Ama o da geçti gitti, bugün Türkiye'nin gündemi değil. Gündem geçim. Dünyanın her yerinde var derken; gündeme iyice oturması bakımından Almanya'da var örneğin. Kendi ifadeleriyle İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük krizlerden birini yaşıyor, yüzde 7.6'lık rekor (!) enflasyonla boğuşuyor, enerji darlığı yüzünden yerel yönetimler kademeli ısınma ve duş saatleri planlamaları yapıyor ama aynı zamanda bir ayı aşkın süredir Marie Luise Vollbrecht adlı bir akademisyenin toplumsal cinsiyete dair komplo tezleriyle didişiyorlar. Kadın önce Die Welt gazetesinde dört meslektaşıyla birlikte konuk yazar olarak kaleme aldığı makalede devlet kanalları ARD ve ZDF'in bir çizgi dizi marifetiyle çocuklara transgender ideolojisi aşıladığını ileri sürmüştü. Neticede bunlar tıp insanları, "Çizgi filmle çocukları LGBT birey yapacaklar" demiyor, ancak doktrinle beyin yıkama iddiasını ortaya sürüp, tehdit olarak gösteriyorlar. Bu yazı o kadar büyük tepki aldı ki, Die Welt'in ana şirketi Springer Verlag'da yer yerinden oynadı; Yönetim Kurulu Başkanı Mathias Döpfner, çalışanlara hitaben mektup yazarak söz konusu makalenin hoşgörüden uzak, bilimsel açıdan son derece küçümseyici ve kaba biçimde tek taraflı olduğunu belirtti. Fakat asıl gündemi sarsan ve fikir özgürlüğü tartışmasına yol açan olay yeni patladı. Korona kapanmalarından sonra sosyal ve kültürel hayat canlanırken, aynı havayı bilim alanında da solumak için Berlin'deki üniversite ve enstitüler geçen hafta sonunu "Bilimde Uzun Gece"ye dönüştürdü; koronadan bira gecelerinin psikanalizine varıncaya değin akla gelebilecek her konuda 1400 kadar bildiri, panel, oturumun yer aldığı programda Humboldt Üniversitesi'nden biyolog Marie Vollbrecht'in "Toplumsal cinsiyet ve biyolojide neden sadece iki cinsiyet vardır" başlıklı konuşması da vardı. ABD'DEN KOPYA İPTAL KÜLTÜRÜ MÜ Ancak üniversiteden hukuk öğrencisi aktivist bir grup metnin içeriğine şiddetli tepki gösterdi; "İki cinsiyetliliğin biyolojik gerçekliğini savunanlara meydan vermeyin. Üniversitemizde kuir ve trans düşmanlığına yer yok. Sokakta görüşürüz" diyerek Twitter'dan protesto çağrısında bulundular. Grubun resti üzerine üniversite yönetimi Vollbrecht'in konuşmasını programdan çıkardı. Etkinliği tehlikeye sokmamak için güvenlik gerekçesiyle iptal ettiklerini söylediler. Bu sefer de üniversiteye yönelik sansür eleştirileri yükseldi ve fikir özgürlüğü tartışması başladı. Die Welt gibi muhafazakar eğilimli medyada olay "sol aktivistlerin cazgırlığı" olarak gösterildi. Üniversitede ABD'deki iptal kültüründen kopya bir olayın yaşandığını yazanlar oldu. Liberal kalemler ise biyolojiye rağmen, kendisini doğduğu cinsiyete ait hissetmeyen insanların da bir realite olduğunu yazdı. Konuşması engellenen Vollbrecht ise "Biyoloji aklı olmayan şiddet eğilimli radikal aktivistlerin tehditlerine boyun eğmelerini anlıyorum ama bu konuda alarm vermemiz gerekiyor. Şiddet korkusuyla iptaller olacaksa nesnel tartışmadan söz edemeyiz. Bu olay toplumsal cinsiyet ideologlarının ne kadar radikal araçlara başvurduğunu gösteren son örnek oldu" dedi. Olay Berlin Humboldt Üniversitesi'nde geçtiği için tartışmaya ışık tutması bakımından üniversitenin kurucusu Prusyalı diplomat ve düşünce insanı Wilhelm von Humboldt'un eğitim, bilim ve kültür ideallerinden de söz etmek gerekiyor. İki yüzyıl öncesine oranla bugün artık zor da olsa Humboldt'a göre üniversite öğrenimi meslek odaklı değil, insanın özgür bir ruh olarak gelişimini, her canlıya eşit mesafede kozmopolit birer dünya vatandaşı olmasını içeriyordu. Sanat ve bilimlere bütüncül yaklaşımı savunan Humboldt, hümanist bakış açısıyla insanın içindeki iyiye inanan bir eğitim reformcusu ve Alman liberalizminin de