Sizi bilmem ama benim tarihi romanlarla tanışıklığım çocukluğuma kadar gider.
O romanlarda en çok işlenen konulardan birisi Türklerle Hristiyanlar arasındaki çatışmalardır. Her hikâyede en çok sevdiğim bölüm Türk erkeklerinin gönüllerini kaptırıp evlendikleri Hristiyan kadınların anlatıldığı kısımdır. Bu kadınlar ilk başta dinlerinde diretirler ve fakat zamanla hak dinimizin kıymetini anlar ve mutlaka kelime-i şehadet getirirler. Safiye Erol'un Ciğerdelen romanında anlattığı Estergon Kalesi'ndeki Cangüzel efsanesi de tam da böyle bir zemine dayanır. Osmanlı soyu da buradan ilerler.
Hayme Anamızın torunu 600 yıllık koskoca bir imparatorluğun kurucusu Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi, Bilecik tekfurunun kızına sevdalanır ve evlenir. Şu an hafızamda Hristiyan ismi yok ama Müslüman olduktan sonraki ismiyle Nilüfer Hatun dillere destan güzelliğiyle soyumuzu sopumuzu davam ettirir. Eh, sonraki yıllarda zuhur eden Harem ahalisi mevzusuna hiç girmiyorum bile!
Elbette tarih algımı ilk inşa eden çocukluk romanları sonrasında yerini ciddi tarih kitaplarına bıraksa da tüm bunların üzerine en son kat cilayı yine romanlarla Kemal Tahir, Tarık Buğra gibi yazarlar çekmiştir. Orada da tek bir Hristiyanlaşma emaresine rastlanmaz. Fethedilen Diyar-ı Rum'dur. Osmanlı Beyliği'nin, Kerim Devlet'i kurduğu coğrafya Hristiyan nüfusun olduğu bir coğrafyadır.
Ecdadımızın Hristiyanlarla ilgili meseleleri tarihimizin en verimli konusudur, ecdadın en iyi bildiği iş Hristiyan dünyası ile savaştır. Yahya Kemal'e sormuşlar, Osmanlı Viyana'ya kadar nasıl gitti diye. O da pilav yiyerek, mesnevi okuyarak demiş…Görüldüğü gibi imanımızdan zerrece şüphemiz olmamış.
Elbette Fransız İhtilâli, sanayileşme, Amerika'nın kuruluşu dünyanın gidişatını değiştirse de kültür genetiği hiç değişmemiş. Öyle ki 19. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında 1800 misyoner faaliyet gösterse de Hristiyan olan ahali sayısı devede kulak kalmıştır. 17. yüzyıl Osmanlı'sında kadı sicillerine göre bazı Hristiyanlar kendi aralarındaki anlaşmazlıklarda bile kendi dini mahkemelerine değil, Müslüman kadılara giderlermiş…
19. yüzyılda bir dinsizleşme başlamış ama sebebi Hristiyanlar değil, bilim… O da kısıtlı elit okuryazar takımında, asker ve doktor kısmında kalmış. Sergüzeşt romanından başlayarak konuyu romanlardan bile takip edebiliriz. Abdülhamid'in Papalık savaşlarında yersiz yurtsuz kalan Papa Leo'yu İstanbul'a davet etmesini, parasını pulunu devletin hazinesini bir Hristiyan olan Agop Kazazyan Paşa'ya teslim etmesi filan da konuya örnek gösterilebilir.
Yine "öyle ki" diyerek bir başka örneği Cumhuriyet'ten vereceğim. Cumhuriyet'in ilk yılları Katolik rahibelerin ders verdiği bir Fransız lisesinde iki kişinin Hristiyan olduğu bilgisi dönemin Reisicumhuru olan Atatürk'e intikal eder. Durumun gerçek olduğunu gören Atatürk derhal o lisenin kapatılması talimatını verir. O iki kişiden birisi Pakize Terzi'dir. Atatürk'ün bu tepkisi üzerine sonradan İslâm'a geri dönmüştür.
Tarih kayıtlarında Hristiyan olan bir Türk hatırlamıyorum. Tevfik Fikret'in Haluk'u gibi örnekler dışında. Kaldı ki Cumhuriyet'in kurucu unsuru yalın-etnisiteye dayalı Türklük değil, Müslümanlıktır. Bu mevzuları şimdilerde yeni bir kitapta yayınlayan, Prof. Dr. Şener Aktürk hocam bu konuyu benden iyi anlatır.
Kaldı ki Papalık Orta Çağ'ın ilk yüzyılında güçlenmiştir. İtalya 1870 yılında Vatikan ve ona bağlı bölgeleri ele geçirmiş, İtalya ile Papalık arasındaki çekişme 1929 yılında Benito Mussolini'ninPapalık ile anlaşmasına kadar devam etmiştir.
Tarihçi Hakan Erdem'in Tarih-Lenk kitabı tarihsel kurgu romanlarının parodisidir. Kitabın okuması zor ama zevkli, zihne idman mahiyetinde, tavsiye ederim. "Lenk" kelimesi direksiyon anlamına geliyor. "Tarihi yazarken sürekli kendimize yeni bir geçmiş yaratıyoruz" diyen Hakan Erdem bunu da "kâinat-ı mübeddel" kavramıyla açıklıyor. Yani değişmiş, değiştirilmiş!

8