Kurtlukta düşmemek için!
İnsanı kolayca harcanacak sarf malzemesi olarak gören ideolojilerden, sistemlerden, komünizmden kapitalizme her türlü evreyi geçirmiş dünyada ortada olan tek bir gerçek kaldı! Herkes sadece ve sadece kendisine çalışıyor. Sınırların kalktığı "sev kardeşim" şarkılarını söyleten uluslararası sistemin hayal olduğu ortaya çıktı. Artık barış için şarkılar yazan John Lennon gibi şarkıcıları bile kalmadı. Uluslararası değerler, anlaşmalar, insan hakları kavramlarının etkisi bir hayalete döndü. Dünyanın evrensel doğrusu "insan insanın kurdudur" olmuş durumda.
Trump, Gazze'yi bir kentsel dönüşüm bölgesi olarak görüyor. Oradan bir Rivyera çıkartacak. İsrail adeta ABD'nin tuttuğu yıkım firması gibi çalışıyor. Toprağın üzerindeki, binaların içindeki insanların hiçbir önemi yok, sarf malzemesi onlar. İsrail, halkına yerli malı ürün kullanın derken ürünlerin hepsinin silaha dönüştüğünü gururla reklam ederek sunuyor. İnsanlık tarihinin en acımasız karanlık sayfalarını yaşıyoruz diyeceğim ama öyle de değil. Aynı sayfalar pek çok coğrafyada onlarca kez yaşanmış. Sadece teknoloji işi hızlandırıyor, onlar da el yükseltiyorlar sürekli. Kendilerini kusursuz mantık olarak görenler için ise durum hep aynı, Roger Waters'in şarkısının dizelerinde söylediği gibi "Görmüyor musun,
Her şey gayet mantıklı, Dolar ve cent olarak açıklayım, Pound, şilin ve peniyle…Görmüyor musun, Her şey gayet mantıklı."
RUBİCON NEHRİ GEÇİLDİ…
Ortadoğu'da komşu coğrafyalarımızın bütünsel yıkım kararını 2000'li yıllara ulaşmadan baba Bush'un "şer başkentlerini yıkacağız" açıklaması ile derinden hisseden bir kuşağız biz. Şer başkentleri İslam'ın başkentleridir. Bu sebeple de İslam coğrafyasını yıkılmadan kayıt altına almak için acele etmek gerektiğine inanarak kadın meselesi dışında da pek çok televizyon programı yaptım. Bu bölgeleri görmem de ayrıca zor bir dönemde yeni bir siyasi hareketin içinde yer alma sebeplerimden birisi oldu. Daha sonraki yıllarda da defalarca gittiğim her bir ülke bu görüşümü pekiştirdi. Dünyanın bu gidişatının içinde ülkeyi düze çıkaracak sağlam tutacak yeni bir siyaset şarttı! Aksi bir durum bizi bölgedeki diğer ülkeler gibi kurtlukta düşürecek, mağluplar liginden yukarıya çıkaramayacaktı.
Pek çok badireyi atlattıktan sonra bugün geldiğimiz nokta da mağluplar liginden yukarıya çıkmayı çok şükür Cumhurbaşkanımızın liderliğinde başardık. Türkiye'nin eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde güçlü olduğu yeni bir aşamaya geldik. Rubicon Nehri'nin geçildiği bu noktada ülkemizi kurda kuşa yem etmemek için her zamankinden daha çok Cumhurbaşkanımızın etrafını sarıp sarmalamaya ihtiyaç olduğu inancı içindeyim. Türkiye yeni bir evrededir ve her zamankinden daha çok birlik ve dayanışmaya ihtiyacımız var.
"İNSAN İNSANIN KURDUDUR" yerine "İNSAN İNSANIN GÖLGESİNDE YEŞERİR" sözünü dünyaya hâkim kılmanın vaktidir.
AH EL-HALİL!
El Halil'de yer alan İbrahim Cami'sinin tamamen Yahudi yerleşimcilere geçtiği haberini okuyunca kalbim cız etti. Şehrin hikayesini çok kısaca anlatayım.
El Halil, Batı Şeria Bölgesinde Filistin'e bağlı ama İsrail yönetiminde olan bir şehir. Müslümanlar için İbrahim Camii, Yahudiler için Makpela Mağarası dinler tarihi açısından çok önemli. Uluslararası camiada Hebron olarak isimlendirilen El Halil, Kudüs'ten sonra 2. en kutsal şehir. Şehrin binlerce yıldır orada yaşayan Müslüman sakinlerinin çilesi 1967'de başlasa da 1994 yılında zirve yapıyor. Çile dediysem öyle basite almayın. Şehirde yaşamın her bir saniyesi akla hayale gelmeyen zorbalıklarla dolu.
1994 yılında Kahanist akımdan bir Yahudi doktor İbrahim Camii'ne giriyor, silahla ateş açıp 29 Filistinliyi öldürüyor ve 125'ini de ağır yaralıyor. Bu tarihten sonra şehir İsrail kontrolünde olmak üzere H1 ve H2 yönetim bölgelerine ayrılıyor. Kurulan Shamgar Komisyonu da cami alanının %63'ünü Yahudilere, %37'sini de Müslümanlara tahsis ediyor. Yahudi ibadet alanı da Müslüman kısmın bir bölümünün içinde yer alıyor.
El Halil'in yasal olmayan yerleşimcileri ise en marjinal en aşırı ucu temsil eden Ultra Ortodoks Yahudiler. Filistinlilerin evlerinin üzerine veya karşılarına yerleşerek onları bizar edip kaçırıp sonra da el koyma şeklindeki stratejilerini bir ibadet olarak görüp şehre yayılmışlar. Öyle ki artık onların mahallerine tek bir Müslümanın girmesi yasak. Giren de ya araba çarpıp sakat kalıyor ya da bir tarafı kırılıyor.