Her türlü anlaşmazlık, şiddet, kavganın bir dur deme zamanı vardır. Her türlü çatışmanın da bir çözümü. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin uzattığı barış eliyle başlayan süreç de tam da bu zamanın geldiğini gösteriyor. Aynı bulgur pilavına kaşık sallayan, aynı türkülerle ağlayan, birbirine kız alıp veren iki halk için geleceğin Türkiye'sini; şiddetsiz, ölümsüz, ağıtsız, bağırıp çağırmadan bir masada oturarak konuşabilme iradesini ortaya koymanın çok kıymetli olduğuna inanıyorum.
Ben bir anneyim ve bir siyasetçiyim. PKK terörünün başladığı ilk günlerden itibaren hafızamda elbette çok acı tanıklıklar var. Kederimizi çoğaltıp intikam yeminleri etmek yerine silahın yerini kalemlerin almasının zamanı geldi. 21. yüzyılın daha ilk yarısındayız. Şimdiden dünyanın hegemonları ve onların hasımları değişti. Teknoloji değişti, yeni bir gençlik geldi, ne Marks'ın kuramları, ne Lenin'in halk anlayışı insanların kalbinde yer buluyor. Değişen zaman coğrafyayı da koşulları da değiştirdi. Tüm bu gelişmeler yaşanıp, yeni bir dünya kurulurken Türkiye önemli bir merkez haline geliyor. Tüm bu siyasi gelişmeler ve her şeyden önemlisi de kalbimiz teröre dur deme zamanının geldiğini gösteriyor.
BURAYA NASIL VE NEREDEN GELDİK
3 Kasım 2002'de AK Parti genel seçimde birinci parti olarak çıktı. Bazı partilerin baraj altında kalması sebebiyle milletvekili sayısı 365'e ulaştı. Fakat bu milletvekilleri arasında AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan yoktu! Onun siyasetteki yolunu kesmek için her şey yapılmıştı. Erdoğan buna rağmen seçim öncesi partisinin başından bir an ayrılmadı, yaptığı mitinglerle tüm Türkiye'yi dolaştı. Meydanlarda halka "Ben size ev, araba vadetmiyorum. Hatta ekonomiyi yoluna sokmak için iki üç yıl sabredin diyorum. Size vaadim; derdinizi dert edinmek, çilenizi çilemiz haline getirmek" diyordu. AK Parti'yi iktidara getiren 2002 seçim çalışmasına Hakkâri'de başlamış, ilk mitingini orada yapmıştı. Meydanlarda iç ve dış siyasetin en temel eksenlerinden birisini PKK ile mücadele ve milli birlik olarak ortaya koyuyordu. Boşaltılan köyler, faili meçhul cinayetler iddiaları, cezaevlerindeki ölüm oruçları, şehirlere göç ve gettolaşma, PKK'nın karakol baskınları, şehitler nedeniyle Türkiye'nin en çok ihtiyaç duyduğu şey ekonomik sorunların çözümü ve iç barıştı.
AK Parti bu konuda sağ sol ayrışmalarının sarkacına takılmadan toplumu barıştırmak üzerine bir politika yürüttü. Vatandaşı ayırmadan hizmet götürmek öncelikleri arasında yer aldı. Cumhuriyet tarihinde hiç yatırım yapılmayan, hizmet götürülmeyen bölgelere gitti. Daha önce neredeyse hiç yatırım yapılmayan Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerine, kır-kent ayırmadan devletin imkanlarını götürmek Erdoğan'ın siyasi hayatı boyunca yarattığı en önemli fark oldu. Kadınları önceledi. Kız çocuklarının eğitimini destekledi. Annelere şartlı eğitim desteği verdi. Bölgede kadınlar için kâbus olan töre cinayetlerini bitirdi. Devletin kadına yönelik şiddete olan toleransını bitirdi. Bu konuda hukuki altyapının güçlendirilmesini sağladı. Sonrasında dağ değil ova siyaseti mottosuyla sorunları çözmek için de güçlü irade sergilendi.
ÇÖZÜM SÜRECİ'NİN İLK SİNYALİ VE KIRILMA ANI
Çözüm Süreci'nin ilk sinyali aslında Erdoğan'ın Diyarbakır konuşmasında, "Kürt sorunu benim de sorunumdur" sözüyle geldi. Sonrasında çeşitli platformlarda, çeşitli zamanlarda çözüm arayışları devam etti. Bu süreçler, dünyadaki gelişmelerle paralel ilerledi, geriledi. Fakat büyük kırılma 2015'te hendek olaylarıyla gerçekleşti. Neredeyse çözüm aşamasına gelen meselede, hendekler tüm bu iyi niyetin karşısında büyük bir güven kaybına sebep oldu. Bu sürecin bitirilmesinde Suriye'de oluşan karışıklıktan kendine bir pay kalacağını düşünen PKK'nın tavrı belirleyici oldu.
Aradan geçen zaman, bölgedeki stratejik dengeler o dönem çözüm için atılan adımların kıymetini bir kez daha gösterdi. Bugün gelinen noktada yeni bir barış kapısı yine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin öncülüğünde, Cumhur İttifakı tarafından aralanıyor. Şimdi, yeniden barış zamanı diyerek hepimize düşen vazifenin barışa su taşımak olduğuna inanıyorum. Bu konuda edebiyatın, romanın ve şiirin önemine inanıyorum. Yaklaşık 4-5 aydır yaptığı konuşmalara Ahmet Arif'ten şiirler koyan Cumhurbaşkanımız da edebiyatın öneminin altını sıkça çiziyor.

86