Kürt sorununu ya da 1980 sonrasında terör sorununu çözmek için uygulanan yanlış yöntemler meseleyi daha da büyüttü.
1984'te Eruh ve Şemdinli'deki ilk silahlı eylemlerin üzerinden 41 yıl geçti. 41 yıldır yoğun şekilde, acı kayıplar da vererek terörle mücadele ediyoruz. Geldiğimiz nokta 1984'ün de gerisinde. Bugün, terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısının yüzde10 üzerinde bir oy oranına ulaştığını, PKK'nın Kürtlerin bir kısmının sempatisini kazandığını, Türk ve Kürtler arasında bir gönül kırıklığının oluştuğunu görüyoruz.
İster kabul edelim ister etmeyelim; gerçek şu ki, 41 yılın sonunda, PKK kurucusu Abdullah Öcalan, Kürtlerin bir kısmı tarafından "kült lider" olarak görülürken, Türkiye içinde ve dışında Kürtlerin epeyce bir kısmının saygısına da mazhar oldu.
Hiç şüphesiz, Kürt ve terör sorununun çözümünde Abdullah Öcalan'ın çağrılarının, mesajlarının, ikna çabalarının önemli katkısı olacaktır. Terörsüz Türkiye sürecinin Öcalan ile birlikte yürütülmesi son derece isabetlidir. PKK'nın kurucusunun ve Kürtler üzerinde sözünün ağırlığı olan bir figürün çözüm lehine tavır sergilemesi süreci sonuca daha da yaklaştıracaktır.
Ancak, Abdullah Öcalan, sorunun çözümünde kilit rolde midir
Geçmişte birkaç kez sorunu çözmek için cesur adımlar atıldı ve Öcalan da devreye alındı fakat neticeye ulaşılamadı. Terör örgütü PKK İmralı'dan yönetilmiyor; Kandil'den yönetildiğini söylemek de zor. Örgüt üzerinde İsrail'in, ABD'nin, bazı Avrupa ülkelerinin Öcalan ve Kandil'den daha fazla etkili olduğu artık sır değil. Kandil yöneticileri, Öcalan'ın "tutsak" olduğunu ve hür iradesiyle konuşmadığını iddia ederek süreçleri baltaladılar, Öcalan'ı dinlemediler.
Son yıllardaki etkili yöntemlerle terörün Türkiye içinde manevra kabiliyeti kalmadı. Kuzey Irak'ta da eskisi kadar rahat değiller. Silah bırakma, Öcalan'ın çağrısından, Türkiye'nin olumlu yaklaşımlarından ziyade yeni şartların bir sonucu. Yani bu noktada Öcalan kilit noktada değil. Örgüt, şartlar zorlamasa, yine Öcalan'ın "tutsak" olduğu bahanesine sığınıp çağrıları duymazdan gelebilirdi.
Diğer bir önemli nokta ise Suriye'nin kuzeyi meselesi. Suriye Devrimi 1 yılını doldurmak üzere ama hâlâ SDG meselesi çözülmüş değil. Yapılan açıklamalar, bir federasyon ya da "federasyonun bir tık altı" arzusu çerçevesinde dönüyor. Suriye'de süreç uzadıkça SDG en azından zihinlerde mevzi kazanıyor. Bu arada, Öcalan'ın "manevi evladı" Mazlum Abdi de Öcalan'a kulak asmıyor. Yani görünen o ki Öcalan'ın SDG'ye sözü geçmiyor.

4