50 ülkeden 150 İslam âlimi, Eyüp Sultan Camii'nde kıldıkları cuma namazının ardından bir basın açıklaması yaptılar, sonra Demokrasi ve Özgürlükler Adası'na (Yassıada) geçerek bir hafta sürecek istişare toplantılarına başladılar. "Müslüman Âlimler Birliği" adı verilen teşekkül, cuma günü Ayasofya Camii'nde "İstanbul Deklarasyonu'nu" açıklayacak.
Gazze'de halen devam eden soykırım, dünya genelinde Müslümanların nasıl bir parçalanmışlık, dağılmışlık, bölünmüşlük içinde oldukları acı hakikatini hepimize tekrar gösterdi.
Hristiyan Katoliklerin liderleri var. Ortodoksların aynı şekilde. Yahudilerin, Budistlerin, Hinduların bölgesel ya da küresel liderleri var. Şia mezhebi keza İran sınırlarını aşan bir dini lidere sahip. Bu liderler her ne kadar Türkçede "ruhanî" gibi bir sıfatla tanımlansa da, her türlü siyasî, içtimaî ve iktisadî meseleye müdahale ediyorlar.
Sayıları 2 milyarı aşan Sünni Müslümanlar ise 101 yıldır böyle bir liderlik makamından yoksunlar.
Hilafetin Müslümanlar arasında bir siyasi birlik oluşturmadığını tarihi tecrübemizden biliyoruz. Hz. Peygamber'in vefatının ardından hilafet tartışmaları ümmeti parçalara da ayırdı. Son halife Abdülmecid'in de bütün Müslümanlar üzerinde siyasi etkisi yoktu. Yine de İstanbul'daki Halife'nin, Hindistan (Pakistan ve Bangladeş dahil), Afganistan, Orta Asya, Uzak Asya ve yeryüzüne dağılmış Müslümanların çoğu nezdinde itibarı ve gücü vardı. İstiklal Savaşımız sırasında mesela, Hindistan Müslümanlarını sokaklara döken ve kadınların kollarındaki bilezikleri çıkarıp Anadolu'ya göndermelerini sağlayan temel motivasyon, Hilafet makamının tehdit altında olmasıydı.
Hilafet, öyle ya da böyle, Sünni Müslümanların çoğunluğunun biat ettiği, itaat ettiği, hürmet ettiği bir makamdı. Hilafetin kaldırılması, Müslümanları daha fazla parçalara ayırdı. Bugün artık her biri kendisine yeni kimlikler oluşturma çabası içinde onlarca ayrı devlet ve "ulus" var. Bırakınız İslam ümmetini, artık Araplar, Türkler dahi kendi aralarında ittifak kuramıyorlar. ABD, Rusya, Çin, Hindistan, Netanyahu'nun da açıkça telaffuz ettiği gibi İsrail hilafetten "öcü" gibi korkarken, mesela Türkiye'de de, en az onlar kadar, hilafet kavramını duyduğu anda alerjik reaksiyon veren "yeşermiş tohumlar" var. Neyse, şimdilik geçelim bu meseleyi.
Hilafet, siyasi bir birliktelik oluşturmaktan şimdilik çok uzak ama şunu gördük ki ümmet coğrafyasında bir gönül birlikteliği oluşturma noktasında büyük boşluk var. Düşünün ki, dünya Müslümanları olarak, Ramazan orucuna dahi bazen aynı günde başlamıyoruz. Ramazan Bayramı'nı, Kurban Bayramı'nı dahi aynı günde yapamıyor, aynı günde sevinemiyoruz. Bütün Müslümanları ilgilendiren en temel meselelerde dahi ortak bir dil, üslup, yaklaşım sergileyemiyor, ortak tepkiler veremiyor, ortak kararlar alamıyoruz. Ülkelerimiz arasına çizilen sınırların gönüllerimize de sınır çizdiğini, gönüllerimiz arasına dikenli teller yerleştirdiğini acziyetle izliyoruz.