İmamoğlu hikâyesinden alınacak ibretler

İddianame tamamlandı; Ekrem İmamoğlu için 828 yıldan 2352 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

İmamoğlu gözaltına alındığında ve iddialar ortaya çıkmaya başladığında siyasi hayatının sona erdiği anlaşılmıştı. Geçen hafta tamamlanan ve kamuoyuna açıklanan iddianame, Ekrem İmamoğlu'nun hikayesine de son noktayı koydu.

Mahkeme sonrasında hapis cezası kaç yıl olur, cezanın ne kadarını içerde geçirir şimdiden bilemeyiz. Mahkeme safahatı yıllarca sürecektir. Pek mümkün görünmüyor ama beraat etse, ya da tutuksuz yargılansa veya cezasını tamamlayıp çıksa bile kendisi için siyaset yolları artık kapanmıştır. Bugün artık CHP seçmeni bile 3.900 sayfalık iddianamenin boş olmadığına kanaat getirmiş durumda. İmamoğlu için sadece siyaset yolu kapanmamış, siyasi destek de artık buharlaşmıştır.

Ekrem İmamoğlu, çok miktarda paranın ve uluslararası desteğin kendisini Cumhurbaşkanlığı makamına taşıyacağı hülyasının arkasına takılıp gitti.

Demokrasinin en büyük açığı, paranın ve uluslararası gücün seçmen iradesini yönlendirebilme potansiyelidir. Örneğin bugün ABD'de Yahudi lobisinin ya da küresel şirketlerin onayını almadan, öyle "rastgele", halkın içinden çıkarak başkan olmak imkansızdır. Ancak Türkiye'de işler her zaman öyle yürümez. "Her zaman" diyorum çünkü istisnaları var: Örneğin, 1999 yılında Ecevit'i iktidara taşıyan, Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmesi olmuştu ama iktidarın ömrü çok kısa sürdü. Biz tersi örneklere bakalım: Serbest Cumhuriyet Fırkası daha kurulduğu anda millet nezdinde iktidara gelmişti ama hiç seçime giremedi. Demokrat Parti 1950'de hemen hiç para harcamadan, propaganda yapmadan iktidara gelmişti. Refah Partisi 1996 yılında, bütün engelleri ve imkansızlıkları aşarak seçimin kazananı olmuştu.

Son grup toplantısında 3 Kasım 2002 seçim zaferini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan "halk devrimi" ifadesini kullanmıştı. Gerçekten de AK Parti'nin, kuruluşundan sadece 18 ay sonra tek başına iktidara gelmesi, halkın itiraz ve isyanının neticesiydi. AK Parti, sırtını sermayeye dayamadan, vesayet odaklarından icazet almadan, seçmenin hür iradesiyle iktidara gelmişti; 23 yıl boyunca da o iradeyi muhafaza ederek iktidarda kalabildi.

Ekrem İmamoğlu, arkasına İsrail'i, İngiltere'yi, Almanya'yı alarak; İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin devasa imkanlarını da seferber ederek seçmen iradesini etkileyebileceğini düşündü. AK Parti'nin İstanbul'daki hatalarını fırsata çevirip önce İBB Başkanı oldu, ardından eline geçen parasal imkanlarla CHP'yi kurguladı, son olarak da kendisini gelecek seçimlerin Cumhurbaşkanı adayı gösterdi. Başarılı olabilir miydi Planı tutacak mıydı Artık hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bildiğimiz şu: Kirli para üzerine kurulu bu planı yargı bozdu; şimdi de seçmen kirli işleri açığa çıkan İmamoğlu'ndan yüz çevirdi.