Galatasaray'da dikkat çekici bir değişim var. Hazırlık maçında hatta antrenmanlardaki çift kale maçlarda bile büyük bir açlıkla ön alan baskısı yapan takım gitti, yerine başka bir şey geldi.
Başka bir şey diyorum, çünkü hâlâ yeni gelen şeyin adını koyacak bir oyun stratejisi yok sahada. Görülen rakibe kaleden baskı yapmak ve topa mümkün olduğunca hızlı sahip olma stratejisinden vazgeçildiği. Bekleyen, rakibinin oynamasına izin veren, sabırla pas yaparak set oyunları kurmaya çalışan bir takım amaçlanıyor gibi...
Kimileri bunu oyunda düşüş olarak yorumlayabilir. Ama üç senenin şampiyonu, artık refleksif olarak kendi oyununu oynayan ve hatta kadrosunu büyük ölçüde korumuş bir takımın bu kadar kötü gözükmesi hayatın olağan akışına uygun değil!
Ben bunu E. Frankfurt efect olarak tanımlıyorum. 5-1'lik o yenilgi, gelecekle ilgili bütün stratejisini Şampiyonlar Ligi başarısına bağlayan Galatasaray için travmaya dönüştü. Okan Buruk, merkezinde Devler Ligi olan yeni bir oyun tarzı geliştirmek ve bunu da çok kısa sürede hayata geçirmek için çabalıyor.
Önce Konya'da dün de 3'lü savunmanın denendiği Alanyaspor maçı bu denemelerin test edildiği maçlar oldu. Elbette skor olarak istenilenler alındı ama testler başarılı mı tartışılır. Dünkü maç üzerinden detaylandırmaya çalışayım tezimi.
Bir kere 3'lü savunma tercihi başlı başına bir şey. Sezonun şu ana kadar ki en iyisi 3 isminden biri olan Sallai'yi sağ bekten alıp, sağ açık yaptı Okan Hoca... Singo'yu onun yerine alırken Yunus'u kulübeye oturttu.
Sane'nin 10 numara olduğu, Torreira ile Sara'nın Makouta ve Maestro'lu rakibe üstünlük kurmaya çalıştığı bir 11 vardı sahada. Ama öyle olmadı. Bu kırılgan kadro rakibinin cesaretine cesaret kattı. Bu sezon pres yapmadığı kadar pres yaptı, çekmediği kadar şut çekti, girmediği kadar rakip ceza sahaya girdi.