Sonu güzel oldu

Pazardan çarşambaya kâbus gibi spor iklimi hakimdi ülkeye...

Elbette kurgu videolar, dedikodular, çarpıtılan açıklamalar ve küçük çıkar beklentileriyle oluşturulan bu iklimin Milli Takım'a olumlu yansıması beklenemezdi.

Kampı takip eden gazeteci arkadaşların, "Fitneye, fesada kulaklarını tıkadılar" gözlemi değerliydi de, oluşan baskının sahaya nasıl yansıyacağı muammaydı. Neyse ki korkulan olmadı... Sahada biraz panik olsalar da, istekli ve hırslı bir futbolcu topluluğu vardı.

Montella, ilk iki maçta kırılgan gözüken ve bence Portekiz maçında belirleyici olan orta saha üçlüsünü değiştirerek radikal bir hamle yapmıştı. Böylece, İsmail Yüksek ve Salih Özcan'dan oluşan iki 6 numara ve önlerindeki Hakan Çalhanoğlu ile Çekya orta sahasının rahat hareket etmesini engellemeye çalışmıştı.

Başarılı da oldu...

Temaslı oyun Çekya'yı sertliğe yönlendirirdi ve erkenden eksilmelerini sağladı. 11-10 oyunda beklenti, baskı kurarak rakip sahaya doğrudan giden ve ön alan baskısıyla rakibi çıkartmayan bir Milli Takım göreceğimiz yönündeydi. Ancak eksiklik rakibi motive etti...

İlk yarı kaleye 8 şut çekip isabet bulamazken, rakip ceza sahasına 14 kez girip 0.24 gol beklentisine ulaşabildik. Dahası ilk yarı Çekya 54,1 km koşarken, Millilerimiz buna 53,7 km'lik koşuyla karşılık verdi. Bizim Çocuklar, ikinci yarıya maçın başında olduğu gibi istekli ve baskılı başladı.

Baskı, Barış Alper'in sağ kanattan müthiş getirdiği top sonrası, ceza sahasında çoğaldığımız bir anda sonuç verdi. Hakan Çalhanoğlu'nun çarprazdan ayağının dışıyla vurduğu şut kaleciyi avlarken, son 16 tur kapısını da sonuna kadar aralamış oldu.