Rakip bu maça çıkana kadar üç maçta puan alamamış, toplamda 5 şut çekebilmiş, kalesinde 11 gol görmüş... Ama adı büyük! Başlama düdüğünden önce Galatasaray ve Galatasaraylılar adına endişe edilecek tek şey 'Ya çıkış maçı olarak görürlerse' duygusuydu.
O da maçın başlamasıyla birlikte buhar olup gitti. Okan Buruk, haftalardır ha bugün ha yarın diye beklenen Barış Alper neşterini bu maça saklamış, sol açığa Sallai'yi atmıştı. Oysa Barış Alper geçen sezon Avrupa Ligi'nde Ajax'ın sol kanadında adeta özerklik ilan etmiş, 90 dakika boyunca hüküm sürmüştü!
Bu maçta 11 çıkmaması hem kendisi hem de Sarı-Kırmızılılar için büyük kayıp oldu. Zira Sallai sağ bek oynamaktan kanat meziyetlerini unutmuş gibiydi ve Galatasaray onun oyunda kaldığı süre boyunca o kanadı neredeyse hiç kullanamadı.
Ama sahada kendi oyununu rakibine empoze eden, ilk dakikadan itibaren bu üstünlüğü rakip tarafından kabul edilen bir Galatasaray vardı. Özellikle 20-25 dakika 'koskoca' Ajax'ı Bodo'dan beter duruma düşürdü Sarı-Kırmızılılar.
İlk şutunu 30'uncu dakikada çekebilen, ceza sahasına 1 kez şans eseri girebilen Hollanda ekibi, bir deplasman takımı hüviyetinde birinci bölgeyi savunma derdindeydi. Ne var ki Galatasaraylı futbolcular kurdukları bu oyun üstünlüğünü skora yansıtmayı başaramadı.
Osimhen'in şapkadan çıkarttığı müthiş şutu ve ardından gelen kafası aynı mucizevi şekilde çizgiden çıktı. Ardından da kısa süreli de olsa ev sahibi ekip oyunda dengeyi kurabildi.
Girişte ifade ettiğim gibi maç Barış Alper'i çağırıyordu ve Okan Buruk bu çağrıya hemen ikinci yarıya başlarken karşılık verdi. Ama beklentinin aksine Sallai'nin değil Sara'nın yerine sahadaydı. Okan Hoca muhtemelen ön alan baskısını daha etkili yapabilmek ve fiziksel üstünlüğü tamamen ele geçirmek için bu tercihte bulunmuştu.

21