Öyle enseyi karartacak, ahlanacak vahlanacak bir maç değildi elbet. Grup kuralarında neye fitsek, son maça o hedefe ulaşmış şekilde çıkmıştık vesselam. Ama bu futbol...
Ortaya iddia koyunca, sahaya hangi maç olursa olsun kazanmak için çıkınca güzel! Üstelik rakibin seni kendi sahanda tatsız bir skorla yenmişken, her futbolseverin aklında "Hedeflere ulaşıldı, neden bir sürpriz olmasın" umudu varken.
Lakin Montella, kendince realist düşünmüş, sarı kart sınırındaki futbolcularını playoff öncesi korumaya almıştı. Sahada hazırlık maçlarında bile aynı tahtaya yazılmayan 11 isim vardı. Dizilişe bakınca da oyuna dair tek planın 5'li savunmayla 'gol yemeyeyim, sonrasına bakarız' olduğu görülüyordu.
Ama çok savunmacıyla oynamanın iyi savunma yapacağın anlamına gelmeyeceğini dördüncü dakikada gelen golle bir kez daha görmüş olduk. O dakikalarda başlayan İspanya üstünlüğü ilk yarı maç boyunca katlanarak devam etti.
30'uncu dakikada maç istatistikleri ev sahibi lehine şöyleydi; "Topla oynama yüzde 76/24, rakip ceza sahasında buluşma 12/0, toplam şut 6/0, gol beklentisi 0.75/0, korner 3/0." Zaten bu baskıya karşın farkın artmaması mucizeydi ve mucizede Altay'ın muhteşem 4 kurtarışının ve İspanyolların şansızlığının payı büyüktü.
"İlk yarı bari böyle bitsin" derken kazanılan ilk korner sonrası baskıdan çıkan Barış içeri doldurdu, Deniz de araya girerek topu ağlarla buluşturdu. Milli Takım'ın skoru dengeleyen golü, İspanya'nın grupta yediği ilk gol olarak kayıtlara geçti.

6