Bu fizikle bu kadar

Icardi ve Jacobs zaten yoktu, Osimhen ile Barış Alper sakat, Sallai de ismi yetişmediği için listeye yazılamamıştı.

Kaliteleriyle zaten fark yaratıyorlardı da toplamda takımın fizik gücü ve dinamizmi için çok şey ifade ediyorlardı.

Yoklukları, ligini lider bitirmiş, genç ve atletik Malmö karşısında çok daha fazla hissedildi. Özellikle de ilk yarının 3'te 2'lik bölümünde...

Zaten Berkan ve genç Metehan'ı kanat beki yapan, fizik gücü zayıf Jelert'i sağ açığa atan Okan Buruk yeterince risk almıştı. Bir de üzerine Malmö, baskılı ve sert bir oyunla maça başlayınca ilk bölüm kabus senaryosuna dönüştü.

Gol de baskının iyice arttığı dakikalarda Davinson'un iki kez ısrarına rağmen rakibine yapışmayı ihmal eden Metehan'ın hatasıyla geldi. Hemen ardından Davinson'un sakatlanması anlık puan ümitlerini rafa kaldıran bir gelişme oldu.

Okan Buruk'tan beklenen Nelsson'u alarak defans hattını sağlama almasıydı... Ama Okan Hoca tıpkı Sivas maçında olduğu gibi "Ben oyunumu oynayacağım" dedi ve Kerem Demirbay'ı oyuna aldı.

Fizik gücünün düşük kaldığı anlarda en mantıklı çözüm topu koşturmaktı ve Kerem girdiği dakikadan itibaren Sara'nın tek başına kaldığı bu alanı takviye etmeyi başardı.

Galatasaray ilk yarının son bölümünde daha çok pas yapan, topa hakim olan bir takıma dönüştü. Müthiş bir paslaşma sekansının ardından gelen golle hem skor hem de psikolojik olarak oyuna ortak olundu.

Üstelik golün sahibi geldiği günden beri eleştiri oklarının hedefi olan Jelert'ti, bu moral genç Denimarkalı'nın kalan dakikalardaki performansını daha da artırdı. İkinci yarı Galatasaray kaldığı yerden devam etti...