Okan Hoca dün öyle bir 11 çıkardı ki, adeta "Benim aklım, fikrim çarşamba günkü Bodo maçında" diye bağırıyordu.
Milli takımlardan yorgun dönenleri kenara oturtup, Sallai'li, Sane'li, Kaan Ayhan'lı, Icardi'li bir kadro tercih etmiş, 'olmazsa olmaz' denilen isimleri kenara çekmişti. Bunun çok da anlaşılır gerekçeleri var elbette.
Bir kere Başakşehir ligin en az gol üreten, tehlike yaratan takımlarından biriydi, kağıt üzerinde rotasyonlu kadroyu zorlayacak bir rakip gibi gözükmüyordu.
Daha da önemlisi Okan Buruk için Şampiyonlar Ligi'ndeki Bodo maçı, en az Liverpool maçı kadar rüştünü ispat etmesi gereken bir mücadeleydi.
Zira bugüne kadar Bayern'e, M.United'a, Liverpool'a karşı hep iyiydi de, Young Boys, AZ Alkmaar, Sparta Prag gibi daha zayıf rakipler yüzünden hedeflerine ulaşamamıştı.
Dolayısıyla bütün konsantrasyon düne değil, çarşamba gününe yönelikti.
MAESTRO İLKAY
Mücadeleye gelecek olursak... Rakip, 3'lü oynamaya çalışan, savunmada çok çabuk 5'leyen ve orta sahayı kalabalıklaştırarak sonuca gitmeyi hedefleyen bir görüntü içindeydi.
Galatasaray ise bildiğiniz gibi! Ön alanda eskisi kadar etkili olmasa da basan, bütün dönen topları toplayan, defansını orta sahaya kadar çıkararak rakibini oralarda karşılayan bir oyun anlayışındaydı.
Sara'lı, İlkay'lı orta saha takımın hızını yavaşlatmış olsa da oyun zekasını ekstra artırmıştı. Sırf bu yüzden özellikle ilk yarıya damga vuran isim şüphesiz İlkay oldu. Sane ve Sara'nın istekli oyunu da ona eşlik edince rakip neredeyse top görmedi.
Zaten Başakşehir'in ilk yarı istatistik tablosu yaz tatilinde oto tamirciye emanet edilecek öğrencinin karnesi gibi sıfırlarla doluydu. Ne şut çekebildi, ne Galatasaray ceza sahasına girebildi, ne de ofsayta düştü.