36 dakikalık masal!

Zor geçeceği kura çekildiği günden beri belli olan bir deplasmandı. Üstelik, Osimhen gibi çok önemli bir silahın sakat, Icardi gibi tek vuruş ustası golcün henüz yeterli fizik gücüne ulaşamamış, 'yedek gol umudun' Barış sancılı bir süreçten sonra ilk kez 11'de sahaya çıkıyordu.

Okan Buruk, kağıt üzerinde elindeki kadroyla kurabileceği en iyi 11'le başladı maça... Defans Singo-Davinson ikilisine emanet edilirken, orta saha TorreiraLemina-İlkay'dan oluşuyordu.

Maç, E.Frankfurt analizine uygun bir tempo ve taktikle başladı. Merkezde baskılı bir oyunu tercih eden rakibe karşı, kısa değil uzun paslarla çıkılıyor, Uğurcan bu yöndeki özelliğini oldukça etkili kullanıyordu.

Okan Hoca'nın alışagelmiş boğucu presi yerine daha sakin bir oyun tercih edilmişti. Bu sakinlik meyvesini 8. dakikada Sane'nin belki de en etkili şekilde sahneye çıktığı driplingi sonrası verdi. Yunus, eksik yakalanan rakibin ceza sahasına şimşek gibi girip, rakibini pazara gönderip, topu ağlarla buluşturdu.

Sonrasında Galatasaray, farkı ikiye çıkarak çok önemli fırsatlar da buldu. Özellikle İlkay'ın ceza sahasının dışında kullandığı serbest vuruşta verdiği akıl dolu pasta Barış topa hakettiği gibi vursa bugün bambaşka bir şeyi konuşuyor olabilirdik.

Sonrasında akıl ile mantıkla açıklanamayacak bir senaryo devreye girdi! 36'ncı dakikaya kadar Galatasaray oyun olarak da skor olarak da üstünken, Yunus'un basit hatası sonrası top Davinson'a çarparak ağlarla buluştu. Birkaç dakika sonra Yunus bu kez orta sahada basit bir top kaybı yaptı, dönen top ceza sahasında Can'la buluştu.