Gordion düğümleri

Süper Lig'de derbilerin önemini zaman zaman unuttuk. Bazı hocalar, aslında 50 yıl önceki eskimiş sözleriyle hatırlanır. Brezilya'nın 1958 Dünya Kupası'nı kazanan kadrosundaki yıldızlardan Valdir Pereira Didi, 1974 ve 1975'de, Fenerbahçe tarihinde ilk kez, iki şampiyonluğu peş peşe kazanarak adeta putları (!) devirmişti. Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin derbi tanımıyla çok farklı, olağanüstü anlam taşımadığını anlatır, fikstürde sıradan maçlardan biri olduğunu söylerdi. Takımı kampa bile almazdı. Oysa derbilerden önce takımın kamp haberleri ve hazırlıklar, taraftarların ve basının "olağanüstü" ilgisiyle karşılanırdı. Brezilyalı teknik direktör, bu duruma gülerek bakar, "Derbilerde daha çok puan mı veriliyor" diye dalgasını geçerdi.
Galatasaray'ın son şampiyonluklarında "boğazın karşı yakasında" geride kalan Fenerbahçe maçları önem kazandı. Beşiktaş (1-1) ve Trabzonspor (0-0) Süper Lig lideriyle deplasmanda berabere kalarak Cim - Bom'un yoluna taş koydular. Fenerbahçe de Dolmabahçe'deki derbide 2-0 geriden gelerek Kaptan Orkun ve Teknik Direktör Sergen Yalçın'ın peş peşe kırmızı kart görmesinden sonra Beşiktaş'ı 3-2 yenip puan farkını yarışa yakışır bir aralığa (4) taşıdı. Hemen anımsatayım: 7 şampiyonluk kazanmış Trabzonspor'un 3 Büyükler'le yaptığı maçları "galat-ı meşhur" sayıyor, derbi olarak kabul ediyorum.
Derbiler henüz bitmedi. Süper Lig'in ilk ve ikinci yarısında oynanacak maçlar var daha. Şurası kesin ki zafere giden yollar bu yıl derbi duraklarından geçer.
Dört Büyükler'in dışındakiler rakip değil mi Kesinlikle en az "Dörtler" kadar önemliler. Adı üzerinde, Süper Lig bir maraton... Bunu en iyi gösteren takım da Selçuk İnan'ın yönetimindeki Kocaelispor oldu. Selçuk Hoca'nın, çok iyi bildiği ve tanıdığı Galatasaray'a karşı oyun planı başarıyla sahaya yansıdı. Lider, önde basarak rakiplerine kabul ettirdiği oyunu bu defa kuramadı. Okan Hoca'nın da anlaşılabilir zorlukları vardı. İlkay ve Yunus'un sakatlıkları, Barış Alper Yılmaz'ın onca çabasına rağmen oyunun içine girememesi, kulübedeki dar seçenekler Galatasaray'ı zor yollara itti. Okan Hoca'nın, form durumunu ve fizik kalitesindeki zayıflığı bile bile İcardi'yi Osimhen'le birlikte sahaya sürüp Kocaelispor'u çift santrforla kendi alanında sıkıştırma planı çalışmadı. Bu maçta Osimhen'in gayretiyle öfkesini birbirinden ayıramadık. Biraz sakin kalması, onu daha verimli kıracak gibi. Futbolumuzdaki "keskin sirkeler"i yumuşatmak gerekiyor.
Fenerbahçe'ye gelelim... Liderin Kocaeli'nde 3 puan kaybetmesinden hemen sonra gecenin maçına çıkıp Kayserispor'u 4-2 yenerek puan farkını minimuma (1) indirdiler. Işıklar yandı, ortalık aydınlandı… Tribünlere keyif ve coşku geldi.
Vuslat rüzgarlarıyla şarkılar söylendi. Genç arkadaşlar için yazalım: Vuslat, hayatın aşk, sevgi, özlem gibi evrelerinde "sevgiliye (şampiyonluğa) kavuşma" anlamına geliyor. Şampiyonluk özleminin biteceğine inanan sadece taraftarlar değil.. Onları inandıranlar var. En başta Başkan Sadettin Saran… Tam da sevgili Senad'ın (Ok) söylediği ve yazdığı gibi… Saran, öncelikle Tedesco'ya ve futbolcularına güvendiğini çok kısa bir açıklamayla dile getirdi. Sonrasında "güven oyu" alan İtalyan hoca da sessiz ve sakin bir sürece girip futbolcularına dokunmaya başladı. İsmail Yüksek, Fred ve sorunları olan Jhon Duran'a forma verip büyük motivasyon sağladı. Mourinho gibi sıkıntılı bir sürecin sonunda Fenerbahçe tümüyle sağlığına kavuşmuş gibi görünüyor, Tedesco henüz 40 yaşında. Gol sevinci bile eleştiri konusu olabiliyor. Bu durumu tecrübe eksikliği gibi görenlere Fatih Terim hocamızı anımsatalım. Milli Takım ilk kez 1996 Avrupa Şampiyonası finallerine katılırken teknik direktörümüz 42 yaşındaydı. Sonrasını herkes biliyor. Tedesco aynı zamanda Alman vatandaşı da olduğu için Akdeniz'in romantik, duygusal havasıyla kuzeydeki Avrupa bilim, ölçme, değerlendirme kültürünün de karakterini etkilediğini düşünüyorum.