Gönülden, candan, can-ı yürekten hepsi de 90 dakika boyunca mertçe, yiğitçe mücadele etti. Hayır, 1 değil, 2 takımdan söz ediyoruz.. Maçın farklı bölümlerinde üstünlük sağladılar, kazanmayı çok istediler ama olmadı! Rekabetin kızıştığı anlarda savunma ve hücum aksiyonlarının iç-içe girdiği öyle pozisyonlara tanık olduk ki, tabela dışındaki masum oyun adına her iki takımı da doya doya alkışladık.
Hadi, biraz da bireysel ayrıntılara girelim. Beşiktaş o koca maçı 10 kişi ile oynadı, desek yeridir. Tammy Abraham, 70 dakikada 24 kez topla buluştu. Sadece 1 şutu var, 10 top kaybı yaptı. Bu kayıplarla kendi hücumlarında bile Beşiktaş savunmasını zor durumda bıraktı.
Madem merak ediyorsunuz, Abraham'ın gol beklentisini de verelim: Yüzde 0,04… Hadi Türkçesini de söyleyelim: Sadece sıfır (0)!..
Abraham ayağına atılan topları fark etmedi. Ayağındakileri de 1 metreden fazla açarak rakibine ikram etti. Beşiktaş'ın 2-3 kişiyle rakip ceza alanına girdiği pozisyonlarda bile ikinci bölgede kaldığını gördük, hayret yani!
Her şeye rağmen Sergen Yalçın'ın takımında bir onur mücadelesinin rüzgarı esiyordu. Bunu takdir ettik.
Takdir ölçümüze Teknik Direktör Reis'le devam edelim: Dolmabahçe'de Süper Lig ve UEFA Konferans Ligi'nin çok kaliteli bir konuğu izledik. Savunmadakiler disiplinliydi. Antoine Makombou geri dörtlü ile orta alan arasında mekik gibi çalıştı. Emre Kılınç, Carlo Holse, Eyüp Aydın, Antonio Musaba ve golü atan Cherif Ndiaye, tempoyu düşürmediler. Beşiktaş bastırırken savunmacı oldular. Pres yaparak başarılı geçişler gösterdiler. Çok adamlı, çok hızlı, çok paslı oyunlarıyla Beşiktaş savunmasını sıkıntıya soktular.

9