Terörsüz Türkiye süreci ilerliyor. Umudumuz odur ki süreç tamamlanacak ve hedeflerine ulaşacak. Böylece yeni şiddet vakalarının ve ölümlerin önüne geçilecek.
Kuşku yok ki bu süreçte ülkede yaşayan herkese düşen sorumluluklar var, zira problem tüm ülkenin. Her kesimden insanlar terörden zarar görmekte. Gereksiz gerginlikler, kavgalar ve çatışmalar ülkeyi âdeta yiyip bitirmekte. Ülkenin maddi ve manevi kaynakları heba edilmekte. Bu yüzden her kişi ve kesimin üzerine düşen sorumlulukların idrakine varması ve gereğini yapması şart.Süreçle ilgili adlandırma ve konuşmalarda DEM çizgisi barış kelimesini öne çıkarıyor. Sürecin esas itibarıyla barışın sağlanması süreci olduğunu vurguluyor. Hükûmet ve Cumhur İttifakı tarafı ise kardeşlik kavramına vurgu yapıyor. Türkler ve Kürtler arasında bin yıldır devam eden bir kardeşliğin olduğunu ve bunun yeniden tesis edilmesi gerektiğini vurguluyor.Bence her iki yaklaşım da bazı bakımlardan doğru ama bazı bakımlardan da yanlış ve eksik.DEM çizgisinin barış söylemi gerçeğe tekabül etmiyor. Tarihiyarım asra ulaşan PKK terörüne rağmen Türk halkı ile Kürt halkı arasında bir savaş olmadı. Türkler ve Kürtler kitleler hâlinde birbirine saldırmadı, bir diğerini katletmedi. Sorun çeşitli iddialarla ortaya çıkan ve Kürtleri temsil ettiğini öne süren bir terör örgütünün varlığı ve eylemleriydi. Bu örgüt sadece Türklere ve devlete değil Kürtlere de saldırdı ve zarar verdi. Örgütle mücadelede de olması gerektiği gibi güvenlik kuvvetleri öne çıktı. Dolayısıyla, sanki iki büyük toplum kesimi arasında bir savaş varmış ve Terörsüz Türkiye süreci bu savaşı sona erdirecekmiş gibi konuşmak temelsiz ve asılsız. Olması gereken terör örgütünün ve terörün ortadan kalkması ve hedeflerin demokratik yollar ve süreçlerle takip edilmesi.Kardeşlik söylemi de gerçekle tam olarak çakışmıyor. Türklerin ve Kürtlerin bin yıldır kardeş olduğu elbette söylenebilir. Ancak, kardeşler arasında eşitlik olması ve birine veya diğerine negatif veya pozitif ayrımcılık yapılmaması da gerekir. Türkiye'de fiilîdurumun bu olduğu ne yazık ki söylenemez. Açıkça söylemek gerekirse Kürt toplumu Türkler karşısında negatif ayrımcılığa uğratılmıştır. Dilinin toplumsal hayatta kullanılması yasaklanan ve ana dilinde eğitim imkânlarından mahrum edilenler Türkler değil Kürtlerdir. Tamam, Türkçeye de tepeden inme ve totaliter mahiyette müdahaleler olmuştur ama bu müdahaleler dil yasağı seviyesine ulaşmamıştır. Aynı şekilde, kendisini Türk değil Kürt hissedenlere de zorla "Ne mutlu Türk'üm" dedirtilmiştir. Bu ifadedeki Türk kavramı ise bir vatandaşlık bağından ziyade bir etnik çağrışım yapmıştır. Bu gerçekleri mesela Diyarbakır'da her siyasi çizgiden ve görüşten Kürtlerle konuşunca anlamak mümkündür. Aralarındaki görüş farkları ne olursa olsun bütün Kürtler bu konuda hemfikirdir. Bu yüzden kardeşlik söylemi bir başlangıç olabilir ama bir son olamaz. Kardeşliğin gereği olan şeylerin de yapılması gerekir ve beklenir.