Vergi tartışmalarında toplumdaki hemen her kişi ve kesim artan oranlı vergiyi savunmaya yönelir. Denir ki, bu hem adalete daha uygundur hem de devletin daha fazla gelir elde etmesini ve böylece üstlendiği hizmetleri daha iyi yerine getirmesini mümkün kılar. Fakirler de bu hizmetlerden yararlanır.
Bu görüş öyle sanıyorum ki dünyanın her yerinde baskındır. Neredeyse hiç itirazla karşılaşmamaktadır. Buna göre bir örnek üzerinden hareket etmek gerekirse yüz bin lira kazanan kişi diyelim ki yüzde 10 vergi ödüyorsa bir milyon kazanan kişi yüzde 40, 50 veya daha fazla vergi ödemelidir. Bu adaletin de bir gereğidir. Bu yaklaşımın sloganı "az kazanandan az çok kazanandan çok" vergi almaktır.Nadiren akla gelmesine ve daha da az dile getirilmesine rağmen bu yaklaşımın bazı mahzurları vardır. Her şeyden önce sabit vergi oranlı bir sistemde de az kazanandan çok kazanana nispetle daha az vergi alınmaktadır. Tersinden bakıldığında sabit vergi sistemi altında da çok kazananlar az kazananlardan daha çok vergi ödemektedir. Bu bir anlamda artan oranlı değil artan miktarlı vergidir. Yukarıdaki örneğe dönecek olursak, ortalama yüzde on vergi alınan bir yerde 100 bin lira kazanan 10 bin lira vergi verirken bir milyon lira kazanan 100 bin lira vergi vermektedir. Başka bir deyişle on kat fazla miktarda vergi ödemektedir.Artan oranlı verginin çeşitli mahzurları vardır. Her şeyden önce, olağan ekonomik faaliyetlerde başarılı olan kişiler bir anlamda cezalandırılmaktadır. Başarılı oldukları için bir ilave vergi yüküyle karşılaşmaktadır. Bu bazı ekonomik faaliyetler için caydırıcı bir durum olabilir. Bu durumda insanlar ekonomik faaliyet alanlarını daraltabilir. Bu aynı zamanda vergilendirilebilecek tabanın daralması anlamına gelir. Buna paralel olarak istihdam edilen insan sayısı da, yatırıma dönüştürülen kaynak miktarı da azalır. Bundan herkes, bütün toplum zarar görür. En büyük fatura ise kaçınılmaz olarak fakirlere çıkar.Aşırı vergilendirilenler bundan kurtulmak için ya kayıt dışı işlemlere ya da vergi sisteminin inceliklerini ve vergiden kaçınma yollarını bilen uzmanları istihdam etmeye yönelebilir. Bu da ister istemez vergi gelirlerini azaltır.Artan oranlı vergiyi savunmada bir kıskançlığın ve çekememezliğin izlerini görmek de mümkün. İnsanlar bir şekilde birbirlerinden farklı. Değişik tabiatlar, karakter özellikleri ve tesadüfler bazılarının iktisadi hayatta başarılı olmasına ve diğer insanları geride bırakmasına yol açıyor. Ne var ki insanların tüketim kapasitesi ve yapabileceği bireysel harcamalar sınırlı. Zenginlerin zenginliği esas itibarıyla toplumdan yalıtılmış, diğer insanlara pozitif dışsallıklar olarak yansıması engellenmiş alanlarda, yerlerde ve biçimlerde muhafaza edilmiyor. Fabrika, tarla, üretim tesisi, yatırım sermayesi vs. biçimimde hayatın içinde. Böyle olmazsa zaten kısa sürede erimeleri de mümkün hatta çok muhtemel.