Nasıl bir eğitim - 1

Çocuk eğitiminin daha anne karnında başladığı söylenir. Doğrudur. İnsan, ruh ve bedenden ibaret yaratılıyor. Anne karnında iken beden yüz yirmi güne ulaşınca ruh üfürülüyor ve o andan itibaren insan algılama yetisi kazanıyor.

İnsan ruh ve bedenden yaratıldığına göre ve nasıl ki bedeninin ihtiyaçları var ve karşılanması gerekiyorsa ruhun da o nispette ihtiyaçları var ve karşılanması gerekir. Beden anne karnında iken fizyolojik ihtiyaçlarını anneden karşılar.

Beden maddesel bir varlıktır ve dolayısıyla ihtiyaçları da maddelerden oluşur. Hava, su ve diğer besinler gibi. Ruh ise mânâsal bir varlıktır ve onun da ihtiyaçları aynı yöndedir. Bu anlamda eğitim de ruhun temel ihtiyacıdır. İşte ruh, bu ihtiyacını başta anne olmak üzere dış dünyadan algıladığı seslerden karşılar.

Eğitim anne karnında başlayıp, aile ve çevre ile devam eder. Ancak asıl eğitim, çocuk akıl baliğ olduğu zaman başlar. Yani insan doğruyu-yanlıştan, iyiyi-kötüden ayırt edebilme yetisini kazandığı yaştan itibaren yönlendirilmeye müsait hale gelir. Genel manada bu yaşa kadar deneme-yanılma yoluyla farkındalık elde ederken, akıl baliğ olduktan itibaren edinilmiş tecrübeleri yani hazır bilgileri, kaile almaya başlar.

Bu yaştan itibaren, insan sistemli bir eğitim almaya açıktır. Bundan dolayıdır ki altı, yedi yaş civarı sistemli eğitim hayatına başlatılır insan. Her ne kadar anne, baba ve çevresi tarafından yönlendiriliyor olsa da asıl sistemli eğitim eğitimciler tarafından verilir.

Demek oluyor ki çocuğun eğitimi siyasal düzenin kurguladığı eğitim sistemiyle devam edecektir. Yani okul denen eğitim yuvasında. Çocuk, burada gününün önemli bir kısmını geçirecek ve o süreç içerisinde hem annesi ve hem de babası yerine koyacağı eğitimcinin yani öğretmenin yönlendirmeleriyle baş başa kalacaktır.

Buradan itibaren ülkemizdeki eğitim sisteminin insan yetiştirme usulünü masaya yatırmak istiyorum. Genel kaidedir, dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de akıl baliğ olduğu yaştan itibaren çocuk, okula ve dolayısıyla öğretmene teslim edilir.

Anadolu insanının karakteristik yapısıdır, öğretmenine adeta teslim olmak. Küçük yaşlardan itibaren bilinçaltına hep bu şekilde yerleştirilmiştir. Öğretmenin her bildiği, her söylediği, her öğrettiği, öğrenci açısından kanun gibidir. Ta ki kendisinin karar yetisine erişeceği zamana kadar.

Tabi bütün bu birikimler, öğrenci olarak bizzat yaşadığım, eğitim hayatım, zamanla öğretmenlik görevinde bulunmam ve halen öğrenci velisi olmam hasebiyle edindiğim tecrübelerdir. Tecrübelerimi harmanladığım zaman genel manada ülkemizdeki eğitim sisteminin iyi insan yetiştirmediği sonucunu ifade etmemi zorunlu kılıyor.

Bunun asıl nedeni, mevcut eğitim sisteminin öncelikle kalifiye öğretmen yetiştirmeye yönelik kurgulanmış olmamasıdır. Bu durumda bu sistemin yetiştirdiği öğretmenden de iyi bir insan yetiştirmesi beklenmemelidir. Yani öğretmenin bir suçu varsa, o da sistemin yanlış kurgulanmış olmasındandır.