Bu çok önemli bir çağrıdır!..
Öncelikle AKP'li kardeşlerimize;
Biliyorum bu 'AKP' ifadesine kızıyorsunuz ama kızmayın lütfen. Eğer gerçek manada 'AK' olmak istiyorsanız, bırakın AKP'yi gelin anlı/şanlı Milli Görüş'e. Çünkü size ihtiyaç var. İsminize AK demekle ak olunmuyor. Kirli Batı'nın emellerine alet olan bir zihniyetin ak olması nerde görülmüştür. 'Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.' Ha! Gelirken de içinizdeki gammazları eleyin. Onlara ihtiyacımız yok. Sayıları belki üçü-beşi geçmez. Tabii onların da Milli Görüş'e ihtiyacı var. Eğer adam gibi adam olup ondan sonra gelirlerse herkese kapımız açık. Lafın özü bu!
Şimdi de CHP'li kardeşlerimize;
Solculukmuş, sosyal demokratçılıkmış, hele sosyalizm veya komünizmmiş; bunların hepsi birer safsata. Bunların hepsi küresel Siyonizm ve emperyalizmin İslam kardeşliği karşısında ürettikleri bölücülük oyunlarıdır. Bütün bunlara aldanmamak gerekir. Biz asil bir ümmet ve şanlı bir milletiz. Biz, Yaratıcımızın yeryüzündeki halifeleriyiz. Üzerimizde çok büyük sorumluluklar var. Şimdi bunları burada saymaya kalksak ne yer ne zaman yeter. Özetle şu ki: Biz, bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olmamız gerekiyor. Bundan dolayı da hep birlikte Milli Görüş çatısı altında toplanmalıyız. Sizlerin samimiyetine güveniyor ve bu tarihi sorumluluğu yerine getireceğinize yürekten inanıyorum. Sözün özü bu!
Bu da MHP'li kardeşlerimize;
Biz bir ümmetiz. Elbette Vatan, Millet, Bayrak. Bu değerleri asla yok say(a)mayız. Bilakis onlar bizim millet olarak adeta iffetimizdir. Elbette ki şehit kanıyla sulanmış topraklarımızı çiğnetmeyiz. Vatan toprağımızı böldürmeyiz. Elbette ki şanlı hilalimiz ebediyen göklerde dalgalanmalı, elbette ki ezan sesimiz kıyamete kadar inlemeli ve elbette ki mabedimize nâmahrem eli değmemeli. Ve yine elbette ki vatan Millet Sakarya. Bu değerleri korumak bizim en birinci vazifelerimizdir. Ama önce İslam kardeşliğimiz var. "Mü'minlar ancak kardeştirler…" (Hucurat/10) Yani "Lâ ilahe İllallah, Muhammed-ür Resulullah" diyen herkes. Bu durumda Yaşadığımız coğrafyayla birlikte bütün İslam coğrafyasından ve bütün Müslümanların birlik ve beraberliğinden sorumluyuz. İslam coğrafyasında yangın var. Söndürmek için çaba sarf etmezsek bu ateş bizi de sarar. Kaldı ki Yaratıcımıza karşı yeryüzündeki bütün insanlardan da sorumluluğumuz var. Irkçılığın haram olduğunu da ayrıca hatırlatmakta fayda var. Milli ve manevi değerlerimizin yegâne savunucusu Milletin öz görüşü olan Milli Görüş'tür. Sözün tam da bittiği yerdeyiz!
Ve DEM'li kardeşlerimize;
Biz tarihimizi birlikte yazdık. Malazgirt'ten-Kudüs'e, Çanakkale'den Sakarya'ya birlikte yürüdük. El ele, omuz omuza İslam için, Ümmet için, toprak için, bayrak için birlikte kavgalara tutuştuk. Birlikte canlar verdik. Kanlarımız aynı arktan aktı, aynı çukurlarda gölet oldu. Bayrağımız işte oradan doğdu. Asırlardır ay-yıldız sancağı altında kardeşçe yaşadık. Karıştık kaynadık. Birlikte seçtik seçildik. Beldemizi, mahallemizi, sokaklarımızı hatta evlerimizi birlikte kurduk. Hayatlarımızı birleştirdik, birlikte yeni yuvalar kurduk. Birlikte üzüldük, birlikte sevindik. Çocuklarımız aynı sıraları paylaşıyorlar, aynı parklarda oynuyorlar. Ölülerimiz kabirlerinde yan-yana hepsi de kıbleye dönmüş yatıyorlar. Bu saydıklarımız tarihte olan şeyler mi Hayır! Gün bugün hâlâ aynı. Ancak, aramıza nifak tohumu ekenler var. Bu vatan hepimizin. Doğu'su da Batı'sı da bir. Türk ne, Kürt ne; Alevi ne Sünni ne veya bir başkası ne Başta İslam olmak üzere hepimizin ortak değerleri var. Evet, belki zamanla bizi bölmek isteyenlerin emellerine alet olup ayrımcılık yapanlar olmuştur. Ancak artık bunlara bir son vermenin zamanıdır. Çaresi, hep birlikte top yekûn Milli Görüş çatısı altında toplanmaktır. Zira Milli Görüş Milletin özüdür, öz görüşüdür. Lütfen bu söze kulak verin!
Bir de tabii Milli Görüşçülere;
Öncelikle Milli Görüş'ün en önemli tanımlarından biri de Irkçı Siyonizm ve Küresel emperyalizmin korkulu rüyası olmasıdır. Bir anlamda baş düşmanıdır. Siyonizm de Emperyalizm de insanlığı karanlıklara sürükleyen ve bâtılı temsil eden sistemlerdir. Milli Görüş ise bu sistemin yürütücüleri dâhil bütün insanların her iki âlemde kurtuluşunu isteyen bir harekettin adıdır ve hakkı temsil ediyor.
Biz biliyoruz ki hak ve bâtıl mücadelesi kıyamete kadar sürecektir. Her daim de yanlıları olacaktır. Buna rağmen bütün insanlığın kurtuluşu için mücadele etmek gibi bir görevimiz vardır. Bu mana da sorumluluğumuz daha da büyüktür. Bizim değerlerimiz, hareket noktamız, yapmamız gerekenler bellidir. İstisnasız hepimiz bu değerlere sahip çıkıp, yapmamız gerekenleri bir hakkın yerine getirmemiz ilk görevlerimizdendir. Aykırıcılığa, ayrımcılığa, ifrat ve tefrite düşme, eğilim gösterme gibi bir hakkımız yoktur. Bir kez daha "Ölmeden önce ölünüz." (Hadis-i Şerif) emrini hayatımıza tatbik edip, ona göre yeni bir besmeleyle vazifemizi eda etmeliyiz. Sözün saadeti budur…
Bir paragrafla da İkinci Yalta'yı özetleyelim.
Bunun için Birinci Yalta'yı bilmek gerekir. İkinci Dünya Savaşı sonrası galip devletler; Rusya, İngiltere ve Amerika devlet başkanları Sovyetler Birliğinin (Bugünkü Ukrayna'nın) Yalta kasabasında yeni bir antlaşma yapmak için bir araya geldiler. Adına 'Yeni Dünya Düzeni' dedikleri bir düzenin kararını aldılar. Buna göre insanlığa unutulmaz acılar yaşatan savaşlar, artık olmayacaktı. Artık acıların yaşanmayacağı bir dünya kurulacaktı. Ancak, dünya kamuoyuna deklare edilen bu kararlar ne yazık ki kocaman birer yalan olarak tarihin kirli sayfalarında yerlerini alacaktı. Asıl amaçları ise insanlığın gözyaşı üzerine yeniden bir zulüm düzeni kurmaktı ve öyle yaptılar. Gün bugündür yaşatmakta oldukları insanlık ayıbını görmemek ancak akıl özürlüler için geçerli olsa gerektir.