Yalakalık, bir ülkeyi nasıl batırır
Saadet Partisi'nin eski Genel Başkanı Mustafa Kamalak, "Bir devlet, adaletten ayrılırsa, ülke çapında en büyük çete olur" demişti.
Hukukun siyasallaşması, kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılarak yargının yasama ve yargının, yürütmenin emrine verilmesi demektir.
Böyle bir durumda, devletin bütün kurum ve kuruluşları, idare edenlerin elinde oyuncak olur! Daha da ötesi böyle bir devlet, emperyalist çetelerin de kuklası olur!
Zaman zaman hatırlatırım ama tekrarında fayda var; sosyolojinin babası sayılan İbni Haldun, asırlar öncesinden günümüze ışık tutmaktadır:
"Bil ki, devlet olmazsa olmaz iki temel üzerinde kuruludur. Birincisi asker (ordu) olarak ifade edilen güç, kuvvet ve asabiyettir. İkincisi ise askeri ayakta tutan ve devletin ihtiyaçlarını gideren mal ve paradır. İşte devlette görülecek bozulma bu iki temelden başlar.
Hükümdar, iktidarda kendisine ortak olanları yönetimden uzaklaştırıp iktidarı kendi tekeline alır. Sonra da onları alçaltarak yerlerine, kendisine bağlı bir asabiyet oluşturur. Ancak bu yeni asabiyet, içine gömüldüğü lüks ve safahat sebebiyle yok olmanın eşiğine gelir. Bu yüzden ülkenin sınırlarının korunması da zorlaşır. Bu durum onlara karşı halkı cesaretlendirir ve uzak bölgelerde devlete isyanlar başlar. Sonuçta devlet ikiye veya üçe bölünür, yönetim kurucu asabiyete boyun eğdirenlerin eline geçer..."
Orduyu, cemaatle birlikte zaafa düşürdüler, mal ve para kaynaklarına ise tamamen el koydular... Ülkenin kaynakları, özellikle borçlanma ve faiz yoluyla, dışa akıtılıyor. Ülkenin kanı emiliyor...
Peki kendilerini kurucu asabiyete, yani kuruluş felsefesine bağlılıktan bahsedenler, bunca hırsızlık ve zorbalığa rağmen neden halkın desteğini alamıyor
İbni Haldun'da ona da cevap var:
"Devlet, yaşamaya devam edip, hükümdarlık büyük bir güce ulaşınca, esnaftan, (iş dünyasından) pek çok kişinin her türlü hizmet ve nasihatle hükümdara yaklaşmaya çalıştığı, bu amaçla hükümdara, etrafındakilere ve hanedan soyuna mensup olanlara büyük bir yalakalık örneği sergilediği, zenginlikten büyük pay almayı hedeflediği görülür.
Bu kimselerin en belirgin özelliği hükümdara boyun eğmek, yalakalık yapmak ve onun isteklerini yerine getirmeye çalışmaktır. Bu yüzden makamları yükselir, nüfuzları genişler ve hükümdarın yanında sahip oldukları dereceden dolayı insanlar saygı ve hürmet ile onlara yönelir. Kurucu kabilenin (bugün için kurucu felsefenin) mensupları ise kaprisli ve kendilerini üstün gören tavırlarına devam eder. Ancak bu tavır, sadece hükümdarın öfkelenip onları yanından uzaklaştırmasına ve başkalarını tercih etmesine sebep olur. Bu hal, devletin çöküşüne kadar devam eder ve devletler için bu durum doğaldır."
Günümüzde devleti yönetenler, ortakları olan FETÖ ile orduyu etkisizleştirdiler. Orduyu kendilerine tabi kılmak için FETÖ ile kurucu felsefeye sahip olan kadroları karşı karşıya getirdiler. Sonuçta iki grubu da kilit noktalardan tasfiye ederken yerlerine başka grupları getirdiler. Son yaptıkları iş ise sebebini disiplinsizlik diye gösterseler de beş teğmeni ve üç komutanı, kurucu felsefeye bağlılık yeminine önderlik ettikleri için ordudan atmak oldu!