Türkiye'ye "Aşağı Ülkeler Statüsü!"
"Milletin Çeşitliliği ve Lübnan Modeli" konulu ve ünlü yazar Amin Maalouf'un görüşlerine dayalı yazımın yayınlanmasından sonra Mete Sessiz adlı takipçimiz, Osman Aydoğan'ın www.sehriyar.info sitesinde yayınlanan "Lübnan ve Lijphart'ın 'Oydaşmacı Demokrasi' Modeli" başlıklı yazısını paylaştı. Aydoğan'ın bu çok değerli incelemesi, Türkiye için de ibretlik derslerle dolu.
İncelemenin konumuz ile doğrudan ilgili bölümleri şöyle:
Lübnan'da bugünkü siyasi düzen, 15 yıllık iç savaş ve ardından İsrail ve Suriye işgallerinden sonra Suudi Arabistan'ın Taif kentinde 22 Ekim 1989 tarihinde imzalanan Taif Anlaşması ile kuruldu. Taif Anlaşması, resmî olarak "Ulusal Uzlaşma Anlaşması" diye adlandırılıyor.
Bu anlaşma tüm ulusal ve ulusal olmayan milislerin silahsızlandırılmasını sağlıyor. Bu anlaşma Hizbullah'ın güneyde İsrail'le savaşan bir milis olmaktan ziyade bir "direniş gücü" olarak silahlı kalmasına izin veriyor.
Taif Anlaşmasında esas alınan "Oydaşmacı Demokrasi" modeli, Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyesi Hollandalı - Amerikalı siyaset bilimci Arend d'Angremond Lijphart tarafıdan 1969 yılında yazıldı. Lijphart, "büyük koalisyon" adını verdiği ve tüm siyasi güçlerin ülkeyi birlikte yönettikleri bu hükümet modeline "oydaşmacı demokrasi" adını veriyor. Lijphart, "Oydaşmacı Demokrasi" kavramını Amerikalı siyaset bilimci Gabriel Abraham Almond'un 1956'da açıkladığı "ortaklıkçı demokrasi" kavramından yola çıkarak hazırlıyor.
Lijphart'ın "Oydaşmacı Demokrasi" modeli, Almond'un "Aşağı Ülkeler" olarak tanımladığı "Üçüncü Dünya Ülkeleri" kategorisine uyan bir model oluyor. "Oydaşmacı Demokrasi" modeli, bireyleri kendi kimliklerine hapsediyor. Bu durum ise hem "ulus" olmaya engel teşkil ediyor hem toplumsal bölünmeyi derinleştiriyor hem de bireyleri topluluk karşısında önemsizleştirerek edilgen hale getiriyor. Sistem orta vadede iç çatışmayı hızlandırıyor uzun vadede ise devlet yapısını ve devlet kapasitesini çökertiyor.
Taif Anlaşması'na göre cumhurbaşkanı Maruni Hristiyanlardan, başbakan Sünnî Müslümanlardan, meclis başkanı ise Şiî Müslümanlardan seçiliyor. Ancak merkezî hükümetin yetkileri sembolik nitelikte kalıyor. Çünkü fiilî iktidar bölgelere göre mezheplere ve gruplara dağıtılıyor. Üst düzey görevler mecliste temsil edilen 18 dinî grup arasında paylaştırılıyor. Ancak dinler ve mezhepler arasındaki bu kota sistemi Lübnan'ın bir ulus devlete dönüşmesini engelliyor. Ayrıca bu durum ortak bir Lübnanlı kimliğinin oluşmasını da engelliyor. Yönetim sistemini de etkileyen bu ayrımlar günümüze kadar gelen süreçte ülkeyi hem içte yaşanan çatışmalara hem de dışarıdan gelen müdahalelere açık bir hale getiriyor.
Lübnan'daki Maruni Hıristiyanlar geleneksel olarak Batı'nın müttefikleri oluyor ve ABD, özellikle Fransa ile yakın ilişkileri bulunuyor. Diasporadaki Lübnanlıların da çoğu Maruni Hıristiyanlar teşkil ediyor. Lübnan'daki Şiilerin ise İran ile ilişkileri bulunuyor. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de Lübnan'daki Sünni Müslümanları destekliyor. Bu şekilde Batı ülkeleri, özellikle ABD ve Fransa ile bölge ülkelerinden Suriye, İran ve Suudi Arabistan, yerel müttefikleri ve vekilleri aracılığıyla Lübnan siyaseti üzerinde güçlü bir etkiye sahip oluyorlar.