"Tarihî fırsat" dedikleri nedir
Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum, "Terör saldırısı 'tarihî fırsat penceresini' kapattıramaz!" başlıklı bir yazı yazdı ve "Sayın Bahçeli'nin, Öcalan'ın Mecliste Dem Grubunda konuşması önerisi bir uç nokta benzetmesidir. Zaten Sayın Bahçeli bunu ve 'umut hakkını' terörün bitmesi, terör örgütünün lağvedilmesi, teröristlerin Devlete teslim olması şartına bağladı." dedi.
Uçum, konuya özetle şöyle yaklaştı:
"Esas olan; terörün bitmesi, terör örgütünün lağvedilmesi, teröristlerin Devlete teslim olması, bunların sağlanmasıdır. İşte bu bağlam üzerinden geliştirilen terörün tasfiyesi stratejisinde; çözüm süreci, müzakere, mütareke söz konusu olmaz. Önemli olan Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın dediği gibi 'Cumhur İttifakı tarafından açılan tarihî fırsat penceresinin, kişisel hesaplara kurban edilmemesi'dir. İşin özü terörsüz ve şiddetsiz bir Türkiye'ye ulaşmaktır.
Bu imkân; terör vesayetinden kurtulmak zorunda olan siyasi sorumlular tarafından doğru kullanılırsa, infaz hukukuna ilişkin konular elbette konuşulabilir.
Herkesin kabul edebileceği fikri gerçek ise şudur:
Terörsüz ve şiddetsiz Türkiye hedefine yürünen bir ortamda TBMM'nin Cumhuriyetin ikinci yüzyılına, Türkiye yüzyılına yakışan, kapsayıcı, Türkün, Kürdün ve herkesin kendine ait hissettiği, çok ileri hakları içeren, halkın onayına sunulacak yeni bir anayasayı ilk dört maddenin esaslarının ve demokratik kazanımlarının üzerine bina ederek hayata geçirme imkânı daha güçlü olur."
Görüldüğü gibi artık Mehmet Uçum da, yeni bir anayasa konusunda eskisi kadar net görüş bildiremiyor! Bunun sebebi, kamuoyunun gösterdiği sert tepkidir...
Yoksa Mehmet Uçum, nasıl bir Anayasa istediğine dair görüşlerini 30 Aralık 2015 tarihli yazısında, şöyle açıklamıştı:
"1924'le birlikte Kuruluş Felsefesine geçildi ve bu Kuruluş Felsefesi -- dışlayıcı ve baskıcı -- ulus yaklaşımı üzerine kuruldu. Bu felsefeden ise, tek etnik ve lengüistik (dilsel) kimlik esaslı Türk Milleti ideolojisine dayanan devlet pratikleri çıktı.
Kuruluş Felsefesi, 2002'den itibaren Türkiye Toplumu tarafından tasfiye sürecine sokuldu. Yani, dışlayıcı ve baskıcı Türk Milletinden kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye Milletine geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur. Gerçekten de Türkiye Toplumu, özellikle AK Parti hükümetleriyle birlikte bir Türkiye Milleti inşa süreci yürütüyor."
Bu tartışmayı, ilk olarak, sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal başlatmış, Tayyip Erdoğan da Başbakan iken devam ettirmişti. Turgut Özal, "Türk dediğin nedir ki" demişti... Erdoğan ise birkaç yıl, "Türk kimliği" yerine "Türkiyeli kimliği"ni savunmuştu.
Abdullah Öcalan da, çözüm sürecinde "Atatürk ilk Meclis döneminde Türk Milleti dememişti" yaklaşımını "ortak vatan" politikasının temeli yapmıştı...
Nitekim "Açılım Süreci"nde, Demokratik Toplum Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı