Sıkıyönetim veya darbe uygulamaları!

Sosyal medya uygulamaları, artık bütün dünyada haberleşme alanıdır. Dolayısıyla, sosyal medya uygulamalarına "bant daraltmak" gibi kısıtlamalar getirmek, halkın haberleşme hakkına yapılmış bir saldırıdır. Haberleşme gibi seyahat özgürlüğü ve protesto etme hakkı da kısıtlanamaz. Bu kısıtlamalar, anayasal düzene karşı bir saldırıdır.

Savaş hali ilan edilmemiştir, sıkıyönetim veya olağanüstü hal uygulaması da yoktur, öyleyse haberleşme, seyahat ve protesto etme haklarına yönelik kısıtlamaların tamamı Anayasal hakların devlet şiddeti kullanılarak ortadan kaldırılmasıdır.

Diğer taraftan, cumhurbaşkanlığı adaylığı için hazırlık yapanlara yönelik diploma iptali ve gözaltı gibi uygulamalar da sadece kişilerin değil, halkın seçme seçilme hakkına da müdahale etmek anlamına gelir. Bu da Anayasal düzenin yok edilmesi demektir.

Birkaç gündür Türkiye'de süren uygulamaların tamamı için darbe girişimi denilmesinin sebebi Anayasal düzene yapılan müdahalelerdir...

Bu tür uygulamalar, Anayasal düzenin rafa kaldırıldığı sıkıyönetim veya darbe dönemlerine özgüdür... Meclis'ten sıkıyönetim kararı çıkmadığına göre, Anayasal haklara yapılan saldırılar, darbe girişimidir.

Sosyal medya uygulamalarına getirilen bant daraltması kısıtlaması, ifade özgürlüğünün de fiilen ortadan kaldırılmasıdır... Çünkü bu uygulamalar, daha çok halkın görüşlerini ifade ettiği platformlardır.

Gerçi "pandemi" döneminde halkın ifade ve haberleşme özgürlüğüne müdahale eden, doğrudan sosyal medya platformlarıydı ama devletlerin hukuk sistemleri buna karşı ses çıkarmadı... Üstelik bugün bile X, yapay zekâ programları kullanarak bazı İnternet sayfalarının görünürlüğünü, bulunabilirliğini yüzde 90 oranında düşürmüş, böylece reklam gelirlerini de aynı oranda azaltmıştır. Bu da evrensel hakların ihlalidir.

Yine İsmail Saymaz örneğinde olduğu gibi gazetecilere de "önleyici tutuklama" uygulamak, sadece basın özgürlüğüne değil, genele olarak insan hak ve hürriyetlerine saldırı sayılır. İsmail Saymaz gibi gazeteciler, ancak gerçeklerden korkanlar için tehdittir.

Bir toplumsal olay sırasında telefonla görüştüğü kişilerden dolayı bir gazeteci, bir muhabir sorgulanamaz.

Bu hukuk dışı düzen, YSK'nın, referandum sürerken mühürsüz oyları geçerli sayması ile kurulmaya başlandı. Öyle ki oylamadan sonra "Atı alan Üsküdar'ı geçti" bile denildi...

Aslında milletin hukukuna müdahale, Türk ordusuna yapılan müdahale ile başladı... Türk ordusuna Ergenekon, Balyoz ve Casusluk kumpaslarını kuran, FETÖ yargısı, FETÖ polisi oluşmasına yol veren siyasi iktidardır, başkası değil. Subaya kumpas kurmak, millet egemenliğine kumpas kurmaktır. Nitekim 15 Temmuz'daki FETÖ kalkışması da Türk ordusunu yıpratmak ve aşağılamak için kullanıldı... Millet egemenliğine kumpas da bu sayede kuruldu... Meclis'in yerini tek adam aldı...

Biz, 13 Temmuz 2009'da ve 11 Mart 2023'te "Subayın şerefi ve milletin şerefi" hakkında Atatürk'ün sözlerini hatırlatırken, derdimiz, militarizm yapmak değil, "halkın şeref ve namusunu koruyabilmesi, milli ordunun sağlam durmasına bağlıdır"