2003 yılında hazırlanışına benim de katkıda bulunduğum bir bildiri vardı. O günlerde "50 yıldır sinsice fakat son yıllarda açıkça uygulanan Türkiye'yi işgal operasyonu tamamlanmak üzeredir. Mevcut hükümet programları, Damat Ferit Hükümeti'nin işgalcilere tanıdığı imtiyazlardan çok daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Zira canımızdan aziz bildiğimiz vatanımız, bizzat hükümetler tarafından parti disiplinleri adına, bir halı gibi süratle altımızdan çekilmektedir." diyorduk.
Özetle görüşüm şöyleydi:
"19 Mayıs 1919 öncesi, silahla geldiler. Vatan, namus ve din tehlikedeydi. Ve geldikleri gibi gitmeye mecbur kaldılar. Zaten, saldırı ancak geldiği yerden ve geldiği yöntemle defedilebilirdi. Bugün ise silahsız kuvvetlerle; sermaye, bilim, teknoloji ve medya ordularıyla geldiler. Bunlar yetmediği için, misyonerlerini, ajanlarını Türkiye'ye gönderdiler.
Bunlar da yetmediği için, bütün milli kurumlara sızdılar ve her alanda işbirlikçiler bularak, karar mekanizmalarını ele geçirdiler.
Bugün, daha tehlikeli durumdayız. Çünkü bu defa saldırıyı, milli, dini ve çağdaş değerler adına ortaya çıkanlara yaptırıyorlar!
Halk olarak, bu yapılanmalar içinde bölük-pörçük halde bulunduğumuz, fakat bizleri yöneten kişilerin kanlarındaki ve vicdanlarındaki asli cevheri tespit etmediğimiz için, Atatürk'ün vasiyetini tutmadığımız için, soylu oğullarımızı köle, kızlarımızı cariye haline getirmek üzeredirler.
Bu arada hepimiz, ülkemiz altımızdan çekilirken, sahte gündemlerle; bizi birbirimize düşürmekten başka hiçbir işe yaramayan tartışmalarla meşgul ediliyoruz.
Dolayısıyla, bugünkü işgal kuvvetlerini de geldikleri yöntemlerle mağlup etmek durumundayız.
Türk Milleti'nin üzerine, bu defa Türkiye'yi teslim ettikleri taşeronların marifetiyle geldiler, o halde bu taşeronların hepsi gitmelidir!
Atatürk diyor ki, 'Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmezse ve iktidarı düşürmez ise bütün bu kusur ve kabahatlere katılmış demektir.'
Büyük Türk Milleti'nin her evladı durumdan vazife çıkarmalı, vatanın her karış toprağı gibi bulunduğu noktayı bir kale gibi görerek, enerjisini, kendisi için, çocukları ve torunları için, milletin istiklali ve istikbali için harcamak üzere gücünü kendisi gibi düşünen insanlarla birleştirmelidir.
Bütün mesele, bu bilinçle milli iradeyi, siyasi kadro ve irade haline getirebilmek; o andan itibaren de temeli adalet olan, varlığının hikmetini büyük Türk Milleti'nde arayan, güçlü bir devlet yapılanmasını kurmaktır."
Türk Milleti'nin, milliyetçi zannederek, dindar zannederek veya çağdaş zannederek oy verdiği siyasi partiler, milli egemenliği ortadan kaldırmak için hep birlikte Yeni Anayasa yapmaya soyunmuştur.
Oysa egemenlik, oylamayla kazanılmadı ki can pahasına, kan pahasına kazanıldı...