Millet de sizi diziden çıkaracak!

Hukuk devleti olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti, siyasal İslamcı kadrolar elinde, baskı devleti haline dönüştürülmüştür. Kimileri, hukuk dışı uygulamalardan devletin değil, siyasi iktidarın sorumlu tutulması gerektiğini ifade etmektedir. İyi de hukuk dışı uygulamalarda devletin şiddet kullanma yetkisi olan güçleri kullanılıyorsa, ne diyeceğiz

Meselâ, Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" başlıklı 34. maddesine göre "Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."

Ayrıca Anayasa Mahkemesi de bir kararında önceden bildirim yapılmadığı için eylemlerin yasa dışı sayılamayacağını belirtmiştir.

Protesto gösterisi yapanlara şiddet kullanarak müdahale etmek, yaralananlara bile şiddet uygulamaya devam etmek, protestocuları gözaltına almak sonra da tutuklamak, devletin, hukuktan ayrıldığını gösterir. Hukuk dışı uygulamaların emrini veren siyasi iktidar olsa da açıkça Anayasa'ya aykırı olan bu keyfi davranışları icra eden, devlet güçleridir.

Devlet güçlerinin, kanunsuz emirleri dinlememesi, en azından yazılı emir istemesi gerekir ama bu yola gidenler siyasi iktidar tarafından görevden uzaklaştırılmaktadır. Mesela, gösteri yapan gençleri serbest bırakan hâkim görevden alınmıştır...

Devlet hukuktan ayrılırsa, vatandaşın da hukuksuzluğa karşı direnme hakkı doğar... Devletin hukuku tanımadığı yerde, vatandaş hangi hukuka rıza gösterecek

Diğer taraftan, medya üzerinden uygulanan sansüre karşı haklı olarak bu kuruluşların ve reklam verenlerin boykot edilmesi veya ülke genelinde uyarı boykotu girişimi gibi uygulamalar da iktidar tarafından "emperyalistlerin projesi" olarak gösteriliyor ve boykot çağrısı yapanlar, işlerinden ediliyor, haksız soruşturmalara tabi tutuluyor. Geleneksel medya, yani gazete ve televizyonlar, yüzde 95 oranında iktidara tarafından ele geçirildiği için kamuoyunu yansıtmıyor. Bu sebeple halk tepkisini sosyal medya üzerinden göstermeye çalışıyor. İktidar, X hesaplarına erişim engeli getirilmesini istiyor, X de bu talebe boyun eğiyor. Çünkü X'i de kapatmakla tehdit ediyorlar. Zaten Ekrem İmamoğlu'nun tutuklandığı günlere de hiçbir hukuki gerekçe gösterilmeden bant daraltma yöntemiyle sosyal medya fiilen kapatılmıştı.

Türkiye bugünlere bir günde gelmedi... Şimdi sadece FETÖ sorumlu gibi gösterilse de AKP iktidarının FETÖ'ye teslim ettiği emniyet ve yargı, Ergenekon, Balyoz kumpaslarıyla Türk ordusuna ve Türk aydınlarına iftiralara dayalı operasyonlar yaptı.

Yüksek yargı, 12 Eylül 2010 referandumuyla, FETÖ'ye teslim edildi. O sürecin sonunda 6 Eylül 2017'de Cumhuriyet'ten Canan Coşkun'a açıklamalar yapan dönemin İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu, "Ben Türkiye'nin Cumhuriyet tarihi boyunca en ciddi yargı krizini yaşadığını düşünüyorum. Bunu sadece bir tespit bağlamında söylemiyorum. Çünkü yurttaşlara da sorulduğunda Türkiye'de adalete olan güvenin yüzde 30'lara bile varamadığını görüyoruz. Buradaki miladın 2010 referandumu olduğunu düşünüyorum. 2010 referandumu siyasal iktidar tarafından yargıdaki kadrolaşmanın sağlanması amacıyla gerçekleştirilmişti. Geldiğimiz nokta önce Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibarsızlaştırılmasına yönelik Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarına neden oldu; arkasından da yargıda ciddi bir kadrolaşmaya. 15 Temmuz'dan sonra mevcut hâkim ve savcıların üçte biri görevlerinden ihraç edildi, dörtte biri de hapse atıldı. 2010 referandumundan Türk halkı