İnanç temelli kimlik inşa etmek!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Haliç Üniversitesi'nde düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Gençlik Forumu'nda yaptığı konuşmada "Bugün nüfusu neredeyse 2 milyarı bulan İslam âleminin en temel sorunu imkânsızlık değil, vahdet eksikliğidir. (...) Şunu lütfen aklınızdan çıkarmayın; dillerimiz, renklerimiz, mezheplerimiz, kökenlerimiz farklı olabilir. Hepimizin devleti, milleti, doğup büyüdüğü topraklar farklı olabilir. Ekonomik statülerimiz, gelirimiz, eğitim seviyelerimiz farklı olabilir. Dünya görüşümüz, hayat tarzımız, fikri yapımız aynı şekilde farklı olabilir. Bunların hepsi kıymetlidir, anlamlıdır. Bizi biz yapan önemli hasletlerdir ama biz bu kimliklerimizden öte, unutmayın önce Müslüman'ız." dedi.

Erdoğan, Müslümanlığın en üst kimlik olduğunu, Asya'dan Avrupa'ya, Afrika'dan Latin Amerika'ya kadar nerede yaşanırsa yaşanılsın ortak paydalarının "din-i mübin-i İslam" olduğunu söyledi.

Erdoğan bu konuşmayı yaparken, ABD'de Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz, gazeteci Tucker Carlson'un programında "İncil'e göre İsrail'i desteklemek gereklidir" diyordu...

Habertürk'te yayınlanan habere göre Cruz, İncil'in İsrail'e destek olanların destek göreceğini söylediğini ifade ederken, Carlson, "Ben de bir Hristiyanım, neyden bahsettiğini bilmek istiyorum. İncil'de bize bugünkü İsrail hükümetini desteklememiz mi emredildi" diye soru yöneltti. Senatör, mevcut İsrail'in desteklenmesi gerektiği konusunda ısrar etti.

Cruz'a İran'ın nüfusuyla ilgili sorular yönelten Carlson, Cruz'un kesin bir yanıt verememesi üzerine, "Devirmek istediğiniz ülkenin nüfusunu bilmiyor musunuz" şeklinde eleştiride bulundu.

Sosyal antropolog Sefa Yürükel ise "Evanjelizm ve Siyonizm İttifakı"nı incelediği makalesinde özetle şu tespitleri yaptı:

"21. yüzyılın küresel politik atmosferinde en dikkat çeken dini-politik iş birliklerinden biri, Evanjelik Hristiyanlık ile Siyonist Yahudilik arasında kurulan ideolojik ve pratik ittifaktır. Evanjeliklerin kutsal metinlere dayalı 'Tanrı'nın vaat edilmiş halkı' anlayışı ile Siyonistlerin İsrail merkezli ulus-devlet vizyonu arasındaki bu simbiyotik ilişki, özellikle Orta Doğu politikalarını derinden etkilemektedir.

Evanjelizm ve Siyonizm'in psikolojik arka planında inanç temelli güçlü bir kimlik inşası mekanizması bulunmaktadır. Her iki inanç sisteminde de 'seçilmiş halk' ve 'kutsal görev' anlayışı, bireylerin ve toplumların kendilerini üstün, ayrıcalıklı ve tehdit altında görmelerine neden olur. Bu psikolojik süreç, Evanjeliklerde 'Tanrı'nın askerleri' duygusunu, Siyonistlerde ise 'her şeyin İsrail için meşru olduğu' fikrini doğurur. Böylece dini kimlik, politik eylemin ve savaşın psikolojik meşruiyet zeminine dönüşebilir.

Bu tür kolektif bilinç, yalnızca dış gruplara karşı düşmanlık üretmekle kalmaz, iç grupta da bir tür konformizm ve dogmatizm geliştirir. İttifakın sosyal dokusu, sorgulamanın dışlandığı, eleştirinin