İkinci Açılımın siyasi faturası daha ağır olacak!
ABD'nin Foreign Policy dergisinde, 2013 yılının Mayıs ayında "Erdoğan'ın Büyük Kumarı" başlıklı bir makale yayınlandı. Makalede, "çözüm süreci" göklere çıkarılmakla birlikte Erdoğan'ın "İkinci Türkiye Cumhuriyeti"nin kurucusu ve "Türk deGaulle'ü" olmak istediği, başarılı olması halinde, yetkilendirilmiş devlet başkanlığı bileti ve Nobel barış ödülü alabileceği, aksi halde hem kendisini hem de Türkiye'yi tüketecek güç bir durumla karşı karşıya kalabileceği belirtildi.
Makalede, "Erdoğan, sadece modern Türk ulus-devletinin özünün yeniden tanımlanmasıyla değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ulusal güvenlik prensiplerinin radikal revizyonuyla sonuçlanabilecek bir yol belirlemiş görünüyor" denildi.
Türk devletini yeniden tanımlamak konusunda, devletin çeşitli kuruluşlarında yapılan hazırlıklar, Açılım Süreci olarak ikinci defa gündeme getirilmiştir.
Foreign Affairs dergisinde, 2006 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Avrupa Birliği'ne bakışıyla ilgili olarak Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan, Doğan Akyaz imzalarıyla yayınlanan ortak makalede "AB süreci, ordunun Türkiye'ye dönük tehditleri bertaraf etmeyi amaçlayan ideolojisini sürdürme gereği duymadığı bir noktaya gelirse, TSK Kemalizmi de yeniden tanımlar" denilmişti!
2007 yılında DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, "Düz ovada siyaset" sloganını ortaya atmış, MİT Müsteşarı Emre Taner, "Ulus devletler çözülüyor, aktif dış politika takip etmemiz gerekir" demiş ve Kenan Evren, "Türkiye'yi sekiz eyalete bölelim" diye konuşmuştu!
Erdoğan, 12 yıl önce Foreign Policy'de yazıldığı gibi tek yetkili devlet başkanı oldu ve Türk ulus devletini yeniden tanımlamak için ikinci açılım sürecini sürdürüyor.
Şimdi Türkler, "Terörsüz Türkiye" hedefi gösterilerek, rejim değişikliğine zorlanıyor.
Açılım Süreci, aynı zamanda Mezopotamya Projesi'dir. Abdullah Öcalan, 2013 yılında İmralı'dan yazdığı mektupta, "Zağros ve Toros dağ eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarına" diyerek projenin haritasını çizmişti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 2009'un Ağustos ayında, Irak, Suriye gezisine çıkmadan önce "İki ülke arasında güçlü bir stratejik işbirliğinin ortaya çıkması, ortak bölge olan Mezopotamya Havzası ve Orta Doğu'yu refah ve istikrar alanı haline dönüştürecektir. Bu bizim vizyonumuzdur" demişti.
Eski Amerikan Büyükelçisi Pearson da "Erzurum'dan Bağdat'a kadar uzanan bölge tek bir ekonomik bölge olacak" demişti. Barzani'nin İnternet sitesinde ise "Bu bölge aynı zamanda tek bir siyasi bölge haline gelecek, işgalci TSK, bu bölgenin kuzeyinden çekilecektir" yorumu yapılmıştı.
2009'un Eylül ayında, o zamanki DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Erbil'deki konferansta "Dönem diyalog dönemidir. Silahlı mücadele dönemi değildir. Neden Orta Doğu halkları arasında da bir birlik oluşmasın ve birbirlerini tanımasınlar. 4 parça Kürdistan'da Kürtler zorluk içinde ve baskı görüyor. Bu baskılar kalkmalıdır ve bu baskılar da demokrasi ile kalkar. Herkes kendini demokrasi ile ifade eder"