Ümmetçi yaklaşım Osmanlı ve Erdoğan

Bugünlerde çokça tartışılan ve hatta "Türkiyelilik" modasıyla sulandırılmak istenen Türklük tanımı, kurucu önder Atatürk tarafından ırka, dine veya mezhebe değil, ortak tarih, kültür ve kader birliğine bağlı bir kimliktir. 1924 Anayasası'yla güvence altına alınan bu tanımda ırk ve din belirleyici unsur değildir.

Bu yaklaşım, Osmanlı'nın çok dinli ve çok etnisiteli yapısının oluşturduğu ümmet merkezli aidiyet biçimlerine karşı 600 yıllık bir kırılmadır aslında. Ve Atatürk'ün ulusal kimlik merkezli yurttaşlık anlayışı, sadece Osmanlı'daki ümmet anlayışına değil, Türkiye'yi coğrafi olarak parçalamayı hedefleyen Sevr Antlaşması'na ideolojik bir yanıttır. Bilinir ki Sevr, çok kimlikli ve dış odaklara yetki bırakan toplum yapısını dayatırken Atatürk'ün Türklüğü, egemenlik temelli, bağımsız ve eşit bireylerden oluşan bir tür kuruluş belgesidir, emperyalizme, mandacılığa ve bölünmeye karşı bir direniştir. Tartışılması bile ulu önderin ölümsüz mirasına hakarettir. (Ki burada Sevr'i işaret eden ABD Büyükelçisi Barrack'a en yüksek tondan nota verilmelidir.)

PKK'nin sembolik silah bırakmasıyla yeniden ısıtılmaya başlanan ümmetçi yaklaşım ise sadece eşit vatandaşlık ilkesini zorlamayacak, anayasal yurttaşlık tanımını tartışmaya açacaktır. Burada bir anımsatma yapmak gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1993 yılında yayımlanan, "2. Cumhuriyet Tartışmaları" adlı kitapta (Başak Yayınları, Ankara), "Örneğin Kürtler, biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler. Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir" görüşlerini savunmuştur. Sözün özü Erdoğan 32 yıl önceki hedeflerini gerçekleştirmek istemektedir.

Mezhepçi ve din eksenli anlayışın, özellikle güney sınırımızdaki bölgesel çatışmalarda Türkiye'yi taraf yapabileceği gerçeği de söz konusudur. Durup dururken BOP'un neden olduğu savaş belası sarılır başımıza! Etnik ve mezhepsel ayrışma riski de yüksektir. Bu yüzden Atatürk'ün Türk milleti tanımı, farklılıklara değil, ortak kültür temelli benzerliklere dayandırılmıştır. Başka bir deyişle Ahmet Taner Kışlalı'nın sözündeki gibi, "Atatürk, Yugoslavya'nın tersine farklılılar üzerine değil, benzerlikler üzerine kurumsallaştırmıştır Türkiye Cumhuriyeti'ni".

O yüzden Türk kimliğine sahip çıkılmalıdır.

HANİ EŞİT YURTTAŞLIK

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, MHP'li milletvekilleriyle gerçekleştirdiği kapalı bir toplantıda "Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, bir Kürt, diğeri Alevi olsun" ifadelerini kullanması dengeleri sarsmış durumda.

Önce iddiaydı, önceki gece geç saatlerde Devlet Bahçeli, "ancak" edatıyla sözünü doğruladı. Aslında kardeşlik mesajı vermeye çalıştığını, konunun "bazı odaklarca" farklı noktaya çekildiğini söyledi. Öyledir veya değildir ancak söz konusu ifadeler, eşit yurttaşlık ilkesiyle ters düşmektedir. Üstelik Cumhurbaşkanlığı makamının altındaki iki koltuğun Alevi ve Kürt siyasetçilerle üleşilmesi ulus devlet ve eşit yurttaşlık anlayışını güçlendirmez aksine zedeler. Kaldı ki Türkiye, kurulduğu günden bu yana dönem dönem Kürt kökenli siyasetçilerce yönetildi. Örneğin 1980'lerde Turgut Özal, hem başbakanlık hem de cumhurbaşkanlığı süreci yaşadı. Kürt kimliğini hiçbir zaman öncelemedi. Yine 2023 seçimlerinde altılı masadaki "kullanışlı aparatlar" kavga çıkarmasa ve Erdoğan son dakikadaki -yurtdışı oylarıyla- yüzde 50'yi bulmasa Tuncelili, Alevi kökenli muhalefet adayı