Ocakta soğan kavrulurken, dimağımda da birçok fikir kavruluyor!

Ocakta soğan kavrulurken, dimağımda da birçok fikir kavruluyor. "Acaba kendime, aileme ve çevreme nasıl daha faydalı olabilirim" diye düşünürken bir yandan toplumsal dertler ile dertleniyorum. Yemeğin salçasını koyarken yazmak istediğim yazılar, dinlemek istediğim birkaç video yine fikriyatımı süslüyor. Zaten ben yemek yaparken ekseriyetle sevdiğim videolardan demetler sunarım kendime. Yemek yapmak bana göre bir dinlence saati olur. Yemeğin asıl malzemesini koyduğumda ortaya bir şeyler çıkarmış olmanın mutluluğu ile kalbimi hamd çiçekleriyle süslerim... Elhamdülillah yemek yapabilecek sağlığa nasibim, düşünebilecek bir dimağa, hissedilen bir yüreğe sahibim... Ne kadar hamd etsem az...

Dünyanın bütün dertlerini yüklenmiş olan şu nazenin yüreğim, küçük bir tebessüm ile bir dostun şefkatli sözü ile o derdi yüklenecek metaneti bulabilir... Bir kitabın kapağında bütün acılarımı unutabilirim, bir paragrafta kendimi unutup geçmişe meftun olabilirim... Oğlumun bir "anne" deyişi ile her şeyi yapacak istidadın kendimde olduğuna inanabilirim. Ben anneyim, yeri gelir gözyaşlarımı içime akıtır, içimdeki solgun çiçekleri onlarla sularım... O gözyaşı onları büyütür. Yaraya tuz basmak gibi olmaz, aksine o tuzlu gözyaşı içteki o solgun çiçeklere can suyu olur. Belki de "anı yaşamayı bilenler can bulur"... Bense yaşadığım her anı canlı tutmaya çalışan bir fâniyim. Zira çevremde yaşayan ölü çok fazla... Duyan ama dinlemeyen, bakan ama görmeyen âmâlar ile dolu çevrem... Kendi yüreğinin sesine sağır, çevresindeki ilahi güzelliklere gözü kör olana ne anlatabilirim Ki ben anlatacak makamda değilim, ben sadece ahir zamanda yüreğimi diri tutmaya çalışan bir fâniyim...

Sahi bu konuya nasıl geldik Bu yoğun düşünce meşherinde gezerken tencerede fıkırdayan yemek sesi bana sesleniyor. "Biraz ara ver de benimle ilgilen" diyor. Hızlıca altını söndürüyorum. Zira biliyorum, çok kaynayan her şeyin tadı kaçar, çok uzatılan bir muhabbet gibi, çok yıpranan insan ilişkileri gibi... Ben de bu sebeple satırlarımı sonlandırıyorum... Çok uzun uzadıya yazılan yazıların da bazen tadı kaçabilir. Bu yazı da tadında kalsın...

Âmine Kübra Salar

LPG otogaz alırken dikkat!

Araç yakıtları içinde en fazla hile yapılan yakıt LPG'dir. Yani, "Likit Petrol Gazı"nın baş harfleri.

Hileler ile cebinizden paranızın çalınmaması için, LPG'yi tanımak ve bazı özelliklerini bilmek gerekir. İlgilenen olursa detaylı bilgiyi LPG Türkiye'de, 70 Bütan ve 30 Propan gazının karşımı olarak standartlaştırılmıştır. Bütan, 15 santigrat derece sıcaklıkta, yaklaşık 0,8 bar basınçta sıvı hâle gelir ve kalorisi Propandan biraz daha düşük ve daha ucuz ayrıca Propandan daha ağır bir gazdır. Propan, 15 santigrat derece sıcaklıkta, yaklaşık 8,8 bar basınçta sıvı hâle gelir, kalorisi Bütandan daha yüksektir ve daha pahalı bir gazdır, Bütandan daha hafiftir.

Hile 1:Bunu siz kolayca kontrol edebilirsiniz. Bütanın sıvılaşma basıncı 0,8 bar, Propanın sıvılaşma basıncı 8,8 bar olduğundan, yakıt aldığınız pompalar 9 bardan aşağı bir basınçla size LPG satıyorsa; bilin ki sıvı gaz yerine 'gazoz' gibi kabarmış gaz almaktasınız. Yani aslında aldığınız 1 litre LPG, gerçekte 1 litre değildir. Bunu nasıl kontrol ederiz derseniz; LPG pompasının ekranının olduğu yerin altında veya yanında ibreli bir basınç göstergesi (Manometre) olması zorunludur. İşte o gösterge 9 bardan aşağı gösteriyorsa hileli bir pompadasınız demektir. Ancak bu basınç 15 santigrat derece için geçerlidir. Yaz aylarında 12 bardan daha aşağıda olan bir pompadan LPG alıyorsanız yine kazık yiyorsunuz demektir.

Şimdi anladınız mı,yaz aylarında pompaların LPG'de neden indirim kampanyaları düzenlediğini

Yakıt almadan önce uyarın, basıncın 9 bar veya mevsime göre uygun seviyeye çıkarılmasını isteyin. Sonuç alamıyorsanız (ki muhtemelen alamayacaksınız) bir fotoğrafını çekip İl Sanayi Müdürlüğüne veya Tüketici Haklarına şikâyette bulunun.