Kim ne istiyor
"Anayasamız değişmelidir. Çünkü askerler tarafından yapılmıştır. Bunun yerine, siviller tarafından yapılacak yeni bir anayasa hazırlanmalı ve yürürlüğe sokulmalıdır."
Bu talep, zaman zaman, aynı gerekçeyle gündeme getirilir, iktidardaki partilerin sözcüleri tarafından...
Ancak bu talepte ve özellikle gerekçesinde, bir dizi yanlış var.
Bir kere, bu anayasa, askerler tarafından yapılmamıştır. Gerçi temelinde 1961'in 27 Mayıs'ında iktidara gelen askeri yönetimin müdahalesi vardır. Askeri müdahale, elbette istenilecek bir şey değildir. Ama o müdahaleyi yapan "Milli Birlik Komitesi" adındaki askeri heyet, beş ay sonra ikiye bölünmüş, bir kısmı görevlerinden ayrılıp yurtdışı görevlerine tayin edilmiştir.
Geriye kalanlar ise yeni anayasa metnini hazırlamak üzere iki Meclisli bir "Kurucu Meclis" kurmuştur. O Kurucu Meclis, "iki Meclisli" bir yapı oluşturmuştur. Biri, mevcut siyasal partilerin yetkili organları ve belirlenen sivil toplum örgütlerinin yetkili kurullarınca ve hukuki denetim altında yapılan seçimlerle oluşturulan, yaklaşık 280 sivil üyeli bir Temsilciler Meclisi'ydi. Öteki Meclis de eski Milli Birlik Komitesi'nin, üyelikleri sona erdirilip yurtdışı görevlere atanan mensuplarının ayrılmasından sonra, görevde kalan ve 23 üyesinden oluşan "yeni Milli Birlik Komitesi"... Anayasa çalışmaları, bu iki Meclis'in Genel Kurulları'nda ayrı ayrı yapılacaktı. Gerektiğinde ortak toplantıların da yer alabileceği bir programla tamamlanacaktı.
Yeni anayasa çalışmaları bitirilip, hazırlanacak yeni anayasa tasarısı, iki Meclis'in de onayını aldıktan sonra, halkoyuna da sunulacaktı. Kabul edilmesi halinde yürürlüğe girecekti.
1961 yılının ocak ayında oluşup çalışmalarına başlayan o Meclis, 1961 Anayasası'nı hazırlamayı, 27 Mayıs 1961 günü tamamlamış, kabul ettiği yeni anayasa metni 15 Temmuz'da halkoyuna sunulup kabul edilmiştir.
Demokratik dünyada konuyla ilgili anayasa uzmanlarınca da dönemin en demokratik anayasalarından biri olarak nitelenen o anayasanın talihsizliği, 27 Mayıs 1960'taki müdahale sonrasında başlatılan Yassıada duruşmalarının sonucunda, üç idam cezası uygulanmasıdır ki bu, hangi siyasal çizgide olursa olsun, Türkiye kamuoyunun her kesiminde olduğu gibi dış dünyada da çok olumsuz etkiler yapmış, yeni anayasayla varılan olumlu sonucu gölgelemiştir.
O anayasanın ilkeleri ve kurallarının, Türkiye'deki demokratikleşme sürecinin de gelişmelerine katkısının önemi, ancak zaman içinde anlaşıldı. O da kolay olmadı.
1960'ların başında başlayıp 70'lerde devam eden gerginlik hareketleri sonrasında, Türkiye gene bir askeri darbe dönemi yaşadı, 12 Mart 1971 darbesini. Gerçi darbeciler, Meclis'i kapatmak, rejim değiştirmek gibi bir yola girmediler. Ama o dönemdeki hareketleri önlemek için, 1961 Anayasası'nın insan hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerinin bir ölçüde değiştirilmesi için baskı uyguladılar. Gerekçeleri, 1961 Anayasası'nı, bizim ülkemizin koşullarına göre hayli "bol dikilmiş bir elbise"ye benzetmeleriydi. Ve o görüşlerine uygun olarak anayasada bazı değişiklikler yapılmasını sağladılar. O görüşe uygun olarak anayasanın 36 maddesinin değiştirilmesini istediler. Etkileri altındaki hükümetin de katılmasıyla Meclis o değişiklikleri kabul etti. 36 maddenin birçoğunun değişiklik gerekçesi, insan hak ve özgürlükleri konusundaki maddelerle ilgiliydi. Maddelerin uygulanmasında yönetimin yetkilerinin artırılmasını, sınırlarının genişletilmesini amaçlıyorlardı.