Tüküreyim böyle futbola

Süper Lig tarihinde, bir daha benzerini yaşamamızın zor olduğu bir sezonu, çok şükür tamamladık. Sezon başından beri, ülke futbolunda yaşananları düşündükçe, "Bir an önce bitsin de kim şampiyon oluyorsa olsun" hislerine kapılmayanımız yoktur. Nitekim şampiyon Galatasaray oldu. Başta futbolcular olmak üzere, teknik direktör Okan Buruk ve emeği geçen herkesi tebrik etmek, herkesin borcudur.

Her şeye rağmen, Fenerbahçe ile nefes kesen bir yarış verdiler ve ipi göğüslediler. Sezon içinde yaşanan hakem hataları, federasyon tartışmaları, yönetici atışmaları ve gerilime sebep olan daha birçok olay, iki takımın bu eşsiz mücadelesini ne yazık ki gölgeledi. Yine de, 24. şampiyonluğuna ulaşan Galatasaray'ın bu zaferi en görkemli şekilde kutlaması hakkıdır.

Ama ne yazık ki, ülkemizde hak teslim etmeyi bilmiyoruz. Ne kaybeden kazananı tebrik etme centilmenliğini gösteriyor ne de kazanan kaybedenin elini sıkmayı biliyor. Şampiyonluğu bile 'gerçek' ve 'sahte' olarak ikiye ayırmış durumdayız. Tek sevindirici yanı, bu halüsinasyona kanmayan aklı başında insanların var olduğunu bilmek. Her ne kadar sosyal medya zekalı insanların tahakküm sürdüğü bir devir yaşasak da, bir avuç da olsa mantık sahibi insanın varlığı gelece dair umudu korumamı sağlıyor.

Siyasetin kuklaları

Siyaset eliyle bataklığa dönüştürülen futbol ortamımızın, kısa vadede normale dönmesi pek mümkün görünmüyor. Borç batağındaki kulüpleri bankalar yoluyla kuklası haline getiren siyaset, bu bataklığı kurutmak yerine kendine kalkan yapmakta kararlı. Sözde özerk federasyona atadığı başkanın yaşattığı rezaletlere ses çıkarmayışı da bundan kaynaklı. Hoş, 3 ay önce "başkan iyi niyetli" diyenler, işler yolunda gitmediğinde "Bu adam ByLock'çu" diye ortalığa dökülünce, siyasetin ekmeğine de yağ sürülüyor.

Kim yanağını okşatmış, kim okşatmamış

Meteliğe kurşun atan toplum, ülke meselelerine kafa yormak yerine ofsayt mı, penaltı mı, kırmızı kart mı bunlarla boğuşsun isteniyor. Meseleler keşke bununla sınırlı kalsa. En azından ofsaytlar, penaltılar futbolun içindeki konular deriz. Eskiden yalandan da olsa 'futbola siyaset karışmasın' diye bir lakırdı söylenirdi. Şimdi kim yanağını okşatmış, kim okşatmamış, iktidar hangi kulüp başkanı devirmek istiyor, gibi konuları gündelik tartışmalar içinde yaşıyoruz. Ve bunları da oldukça olağan karşılar hale geliyoruz.

Tüküreyim böyle futbola

Hatta işler bir adım daha öteye gitti. Öyle ki, insanlar "hükümetle arası iyi olan birileri kulübü yönetsin" algısına teslim olmuş durumda. Kaybeden 'bakın, iktidar bizi sevmiyor' diye bahaneye sığınıyor, kazanan da 'bakın, bizi ne kadar çok seviyorlar' diye bu sahte sevgiden nemalanıyor.

Aslında hem futbol hem de kulüpler kaybederken, tek kazanan siyaset oluyor. Çünkü siyaset takım tutmaz, koltuğunu tutar. Onun için de birilerini aracı olarak kullanır. Bugün Galatasaray, yarın Fenerbahçe, öbür gün Beşiktaş, Trabzonspor zaten hep elinin altında...