Sayın Cumhurbaşkanı'nın ve Devlet Bahçeli Beyefendi'nin Terörsüz Türkiye bağlamındaki son ifadeleri ile Selahattin Demirtaş'a yönelik, yargının üstünlüğünü vurgulayan yaklaşımlarını, Batılıların 'detant' diye adlandırdıkları 'çelişkileri hafiften törpüleme' anlamındaki 'yumuşama' politikasının bir paçası olarak değerlendirmek hiç de abartı olmaz.
Devlet bürokrasisin en üst kademelerinden birinde görev yapan son derece duru görüşlü yöneticiyi andık hemen. Geçen hafta katıldığımız bir toplantıda demişti ki: "Sözcü ile Akit arasında sıkıştık kaldık"… Hayli ilginç tanım… Bir başka yöneticiden de "Bıyıkla sakal arasına sıkıştık kaldık" ifadesine tanıklık etmiştik…
Türkiye'de siyasi görüş farklılıkları, inanç sistemlerini de zorlayarak ayrışıp yaşamı, düşünce, kültür, sanat ve hatta iş dünyasını hiç bu kadar etkilememişti…
Mevcut durum, Batı dillerinde, birbirlerini yok etmeye varan uzlaşmaz çelişkiler için kullanılan diskrepans ve diametral gibi kavramları haklı çıkaracak boyutlara gelmiş bulunuyor… 1 Kasım günü Enstitü Sosyal'in "Eğitimde 1 Adım Ötesi" zirvesi çerçevesinde "Eğitimde Dekolonizasyon" temasıyla düzenlediği etkinlikte Prof. Dr. Recep Şentürk Hoca'nın altını çizdiği o sihirli üç kavramı siyasete de uygulamayı öğrenmemiz lazım: Takbih-Tâlim-Tezkiye…
Arapça kökenli bu üç kavramı Kubbealtı Lugatı yaklaşık şöyle açıklıyor: Takbih: 'kubh' kökenindeki 'çirkin olmak' kelimesinden türemiş, çirkin görme, beğenmeme, kınama, sorunları, zaafları tespit etme; Tâlim: 'ilm'den geliyor. Öğretme, belletme, anlama, bilme, düzenli çalışma; Tezkiye: 'zekâ' kökünden. Kusurlarından arıtıp temiz duruma getirme, aklama.
Şentürk Hoca'nın konuşmasının başlığı "Multiplex Eğitim" idi ve çok katmanlı yaklaşımı savunuyordu… Bu katmanlar üstten başlayarak Ruh-Zihin-Beden idi ve ancak bu üçünün 'tekamülü' (olgunlaşması) sonunda 'takbih-tâlim-tezkiye' ile iştigal etmek mümkün olabilirdi…
Prof. Dr. Şentürk'ün 'eğitim' bağlamında ifade ettiği gibi 'ruh, zihin ve beden' konularında yeterince olgunlaşmış kişilerin 'takbih-tâlim-tezkiye' kabiliyetlerine erişmesiyle kazanacakları yukarıdan bakış açısı, sorun ve gelişim alanlarını tespit etme becerisi ve elbette bunlarda ilerleme kaydetme vasfı, siyasetteki diametral çelişkilerin izalesini sağlamak için de mükemmel bir başlangıç noktası olabilir…
İletişimde 'şöhret' etkisiWalt Disney Animation Studios'un animasyon filmi Zootropolis 2'nin seslendirme kadrosunda Cem Yılmaz da yer alıyormuş.
Şöhretlerin iletişimde kullanılması meselesini zaman zaman ele alır, hem marka hem de anlaştığı ünlü açısından avantaj ve dezavantajlarını tartışırız… Özellikle de şöhretlerin 'aşınması' bakımından dikkat edilmesi gerekenleri… Tabii bu kadar ince eleyip sık dokuyunca gözü korkanlar olabilir…
Olmasın!..
Her iş gibi şöhret kullanımı meselesi de iki taraf için denge konusudur… Şöhretin mesleki özellikleri gibi hedef kitlesindeki 'algılanması' markaya uygunsa iş yürür… Şöhret de elbette yan yana geleceği markayı, bugüne dek sergilediği 'seçilmiş davranışlar' sonucunda oluşturduğu toplumsal kimlik ile paralel doğrultuda seçmeli ve gereğinden fazla marka ile iş birliğine girme konusunda dikkatli olmalı… Aynı anda iki marka için birden ekranlarda olan starları görüyoruz zaman zaman; işte 'aşınma' da böyle başlıyor…
Her 'marka iş birliği' markanın ünlüyü ne kadar tükettiğine ve yıprattığına göre; o ünlüden bir parça alır götürür. Ona ödenen ücretin nedeni ve miktarı da bu aşınma düzeyi ile düz orantılıdır…
İşte tüm bunlar doğru yönetilebilirse, şöhretin beraberinde getireceği 'publicity' (medyada görünürlük) ve itibar çok ciddi bir 'kaldıraç etkisi' yapabilir…
Perakende sektörüne 'okuma' ödevi
4