"Ne mutlu!.."
Beden ve işaret dili, iletişim ve ilişki yönetiminde mesajı 'adrese teslim etme' konusundaki en etkili silahlardandır. Tarih boyunca pek çok örneğine rastlamak mümkündür. Merih Demiral kardeşimizin EURO 2024'te Avusturya'yı 2-1 yendiğimiz maçta ikinci golün ardından sevinirken 'bozkurt' işareti yapması da mesajı iletme görevini en iyi şekilde yerine getirmiştir. Nitekim Demiral, maç sonrası verdiği beyanatta, bozkurt işaretinin kendisi için ne anlama geldiğini çok içten bir şekilde ifade etmiş ve verdiği mesaja sahip çıkmıştır. Beden ve işaret dilleri, yalana, sahteliğe, -mış gibi yapmaya müsaade etmez; mesajı, hiçbir kirliliğe ve yanlış anlaşılmaya uğratmayacak şekilde karşı tarafa iletir. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti'nin "Yeter! Söz Milletin" sloganını bugün trafik polislerinin elleriyle yaptığı 'dur' işaretine benzer görselle ifade etmesi tarihe geçmiştir. Tıpkı Turgut Özal'ın "Dört Eğilim" adını verdiği politikasını iki elini başının üzerinde kavuşturarak anlatması gibi Daha da eskilere gidecek olursak, 1914'te İngilizleri askere çağıran "Ülkenin Ordusuna Katıl" yazılı afişteki ya da 1917'de Amerikalıların gençleri askerliğe davet eden "Sam Amca"nın tereddütsüz bir yüz ifadesiyle ve sanki ona kim bakıyorsa özellikle o kişiyi gösteriyormuş gibi işaret parmağıyla 'gönderdiği' mesajın yerini nokta atışıyla bulması da pek meşhurdur. Gelelim Hitler'e "Nazi selamı" desek, yeterli olacaktır herhâlde Kendisini "Heil Hitler" (Yaşa Hitler) diye selamlayan kitle ve kişiler kollarını ileriye doğru uzatırken, Adolf bey kolunu geriye doğru götürerek kendi kendini selamlardı. Küçük adam, büyük ego Allah'a yakarmak için elleri semaya açmak, Hristiyanların istavroz çıkarması gibi daha pek çok sembolik hareketi saymak mümkündür Bu arada beden ve işaret dili, kültüre içkin bir konudur. Yani, millî bir meseledir Her işaret, her ülkede aynı anlama gelmez Bozkurt kavramını sadece bir siyasi görüşe indirgemek cehaletin göstergesi sayılabilir. Kökeni, "Ergenekon Destanı"na kadar gitmektedir Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında "Ne Mutlu Türküm Diyene" söyleminde vücut bulan 'üst kimlik milliyetçiliği'nin simgesi hâline gelmiştir. Avrupa'nın Demiral'a verdiği tepkiyi anlayabilmek (asla onaylamak değil) mümkündür Özetle, "Kişi kendinden bilir işi" benzeri bir durumun içindedirler Kendi faşist kökenlerinin yeniden hortlamasından o kadar ödleri kopuyor, faşist gelenekleri o kadar hafif bir uykuda, kimliklerinin o kadar büyük bir parçası ki; birden panik içinde "Ben yapmadım, o yaptı!" diye bağırıveriyorlar. Biz yazımızı Demiral'ın dediği gibi, "Ne mutlu Türküm diyene!" sözleriyle bitirelim "Ne mutlu Türk olana!" diye değilGünün sözü"Bilelim ki; millî benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar."Gazi Mustafa Kemal Atatürkİletişim Aklı 38İletişim Aklı, 'sosyal paydaşlık' konusunda önemli ve farklı bir bakış açısı sağlamaktan yanadır. Bu hedef kitleyle iletişimden çok, ilişki odaklı (bkz. İletişim Aklı 23 ve 29) bir yaklaşım çerçevesinde hareket etmeye özen gösterir. Herkese aynı şeyi, aynı kanaldan, aynı tarzda, aynı zamanda, aynı projeler çerçevesinde söyleyemeyeceğini bilir.Gözümüze takılanlarBirleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Sürdürülebilir Kalkınma Raporu'nda, 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı'nın 2030 yılına kadar gerçekleştirilemeyeceği belirtilmiş. Raporda; belirlenen hedeflerin sadece yüzde 16'sında ilerleme kaydedildiği ifade edilmiş. İnsanlığın temiz hava ve su gibi ortak mal ve hizmetlere ihtiyaç duyduğu açıklanan raporda, kaliteli eğitime erişim gibi alanlara küresel finansmanın önceliklendirilmesi gerektiği vurgulanmış. 2030 yılına kadar dünya genelinde