Mavi yakalı ne diyor
Danışmanlık firması Mercer'ın, dünya genelinde 450'den fazla şehirde yaşam koşullarını değerlendirdiği "Yaşam Kalitesi Araştırması"nın sonuçları açıklanmış.
Uluslararası firmaların bu şehirlerden birinde çalışacak "expat" pozisyonundaki elemanlarının 'özlük hakları'nın değerlendirilmesi için bir rehber niteliği taşıyan 'Yaşam Kalitesi Endeksi' aynı zamanda ülkelerin 'yumuşak güçleri' (soft power) hakkında da önemli ipuçları veriyor.
Firmanın Türkiye CEO'su Dinçer Güleyin'in açıklamalarına göre; araştırma şu parametreler üzerinden yürüyormuş: Güvenlik, sağlık hizmetleri, eğitim ve kültürel entegrasyon; olağanüstü hava koşulları, ekonomik dalgalanmalar ve diğer zorluklar
Bunun için de büyük olasılıkla, kesin belirtilmemiş olsa da trafik de ciddi bir rol oynamıştır Sonuçlara göre; yaşam kalitesinin en yüksek olduğu ilk 10 içinde 4 İsviçre şehri yer alırken, bu yıl listede İstanbul 134'üncü, Ankara ise 138'inci sıradaymış.
İsterseniz "450 şehir içinde 130'larda kaldık" diye sevinebilirsiniz Ancak bu iki büyükşehrimizin belediye başkanlarının 'kent markası' ve algısından birinci derecede sorumlu olduklarını da unutmayalım Acaba ne düşünüyorlar dersiniz
Tüketici ne istiyorİşte "2025 yılında ürünümü nasıl satmalıyım, hangi özelliğini geliştirmeli, onun tanıtımında neyi öne çıkarmalıyım" diye dertlenenlerin çözüm bulması gereken ilk sorudur; "Tüketici ne istiyor"
Cevabını Aksoy Araştırma'nın tüketicilerin kaliteye dair algılarını ölçümlemek amacıyla hayata geçirdiği "Türkiye'nin Kalite Markaları" araştırmasında bulmak mümkün olabilir. Çalışmanın raporunda şu analizlere yer verilmiş:
Satın alma süreçlerinde kaliteyi önemseyenlerin oranı yüzde 92,2'ye varmış. Bu kişilere göre kalite, dayanıklılık demekmiş.
Bu bağlamda kalite ve fiyat arasında denge kurabilmiş mal ve hizmetlere ilgi görece artıyormuş. Yani, tüketicinin kaliteden kastı, en kaliteli ürünleri değil, kendi kısıtları içerisinde erişebileceği en kaliteli ürünü almakmış.
Ürün ve hizmetlerde 'kaliteli' olduğuna dair yaratılan algılama, başka bir deyişle tüketicinin kaliteli ürünehizmete ulaştığı konusunda ikna olması, onu 'mutlu' ediyormuş. O nedenle pazarlama iletişimi stratejilerini salt 'fiyat rekabeti' üzerine kuran ve kalite vurgusunu ihmal eden markaların kaybının yüksek olacağı öngörülmüş.
Önceki yıllardaki araştırmalar kalite arayışında gıdanın öne çıktığını gösterse de şu sıra teknoloji ilk sıradaymış. Bu da sorunsuz bir cihaza erişebilmek motivasyonundan kaynaklanıyormuş.
"Sadece pahalı ürünler kaliteli olur" ön kabulü önemli oranda değişmiş.
Ayrıca, Türkiye'de üretilen ürünlerin dayanıklılığına dair inanç giderek artmış. Neden olarak iki etken sıralanmış: 1. Yerli üretimin başta ihracat eksenli olmak üzere önemli bir rekabetçi ortam yaratması. 2. Yükselen milliyetçilik.
Markası adına ders çıkarmak isteyenler için pek çok veri sunan bu ve benzeri analizleri dikkatle izlemekte yarar görüyoruz