Akıl, fikir işi

Üniversite giriş tercihleriyle Anadolu Liselerinin öğrenci alım puan sıralaması, içinden geçmekte olduğumuz günlere rastlıyor. Gençler aileleri ile birlikte bundan sonraki hayatlarını belirleyecek kararlar alıyorlar.

Bizim TVNET'de mükemmel bir program var. Adı, Tercih Rehberi. Çeşitli üniversitelerin rektörlerini davet eden arkadaşlarımız üniversiteye giriş tercihlerinde nasıl bir yaklaşım gerektiği konusunda gençleri aydınlatmaya çalışıyorlar. Dün de Muş Alparslan Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mustafa Alican konuktu.

Hoca diyordu ki, "İstediğiniz yere giremediyseniz, 1 yıl hatta 2-3 yıl hazırlanın eğilimlerinize ve size uygun olduğunu düşündüğünüz bölümlere girmeye çalışın. Gerekirse 3 sene kaybedip 60 seneyi kazanın."

Hoca sanki beni anlatıyor. İstanbul Erkek Lisesi Fen Bölümü'nü bitir. Dokuz yıl İsviçre Bern Üniversitesi'nde kimya oku; sonra gel Milliyet Gazetesi'nde, Hey Dergisi'nde muhabir ve çevirmen olarak çalışmaya başla…

Şimdi Hoca'nın öğütlerine bir başka açıyı daha eklemekte yarar var. Z Raporu dergisinin bu ayki sayısında ele aldığımız bir konuydu. Eğitim mi Öğrenim / Öğretim mi İkisinin arasındaki farkı bilmeden karar vermek, akıl yürütmek kesinlikle sağlıklı olmuyor. Z Raporu'nda yazdıklarımızdan kısa bir alıntı yapalım:

"Aslında olay bir kelime kullanımı meselesi değildir. Bir zihniyet meselesidir.

Aynı şekilde Millî Eğitim Bakanlığı'nın adının Millî Öğrenim Bakanlığı olmamasının da çok ciddi manası vardır. Bazı verileri hatırlamakta yarar var: 2024 yılında İstanbul Erkek Lisesi'ni bitiren 166 gençten 133'ü, Alman Lisesi'nden önceki yıl mezun olan 124 öğrenciden 122'si üniversite tercihini yurt dışından yana kullanmış. Avusturya Lisesi'nde 75 öğrenciden sadece biri Türkiye'de kalmış. Yurt dışına giden Robert Kolej mezunlarının oranı yüzde 62 imiş. Galatasaray Lisesi mezunu 121 kişiden 78'i Türkiye'de kalmış. Önceki yıl yurt dışına gidenlerin oranı yüzde 35 iken bu rakam 2020 yılında yalnızca yüzde 3,3 imiş.

Eğitim ve öğrenim, bireyin gelişimini destekleyen iki temel süreçtir; ancak amaç, yöntem, içerik ve sonuç açısından birbirlerinden ayrılırlar.

Öğrenim bireyin bilgi, beceri, tutum ve kültürü, iş yapış biçimleri kazanması sürecidir. Genellikle bireyin kendi çabasıyla veya çevresiyle etkileşim içinde doğal olarak gelişir. Öğrenim, eğitim sürecinin bir parçası olabilir; ancak her öğrenim süreci mutlaka bir eğitim sürecine bağlı değildir. İnsanlar çevrelerinden gözlem yaparak, deneyim yaşayarak ya da kendi kendine araştırarak da öğrenebilir. Bu anlamda öğrenim daha geniş ve kapsamlı bir süreçtir.

Devletler toplumun stratejik hedefleri doğrultusunda hangi tür öğrenime, ne oranda ağırlık ve öncelik tanıyacaklarına karar verirler. Buna göre öğrenim programları hazırlanır. TBMM'de 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu da bu sürecin yasal teminatıdır.

Eğitim ise, bireyin davranışlarında kasıtlı ve kontrollü olarak istenilen yönde değişiklik yapmayı hedefleyen, toplumun ortak ruhî şekillenmesini belirleyen, millî ve manevî değerler doğrultusunda hazırlanan planlı bir süreçtir. Eğitim yalnızca bilgi aktarmayı değil; aynı zamanda değer kazandırmayı, sosyal normlara uyumu sağlamayı, bireyin kişiliğini geliştirmeyi ve topluma uyum sağlamasını da amaçlar.

Bazı kurumlar vardır eğitimde çok iyidirler. Bazıları da öğrenimde. İkisinde birden iyi olan yok mudur İllaki vardır. Bunun için önce aile sonra sürecin içine girecek olan gencin kendi bireysel ve toplumsal duruşlarını tahlil etmelerini ve ona en uygun öğrenim-eğitim kurumunu seçmeleri gerekir.

Bütün uzmanlar bir konuda buluşmaktalar: Her ne kadar bir gencin formasyonu için eğitim ve öğrenimin etkisi özdeş gibi görünse de kariyerin gelişiminde eğitimin ağırlığının çok daha fazla olduğu bilinmektedir."

Yazımızı çocukluğumuzda kendisini hayranlıkla izlediğimiz